Yupppiiii!!! O Yatakta Ben de Yattım


Bir süredir gözüme takılan boynumdaki yağ bezesini aldırma kararı ile hastaneye gittiğimde, yatış işleminden sonra, ablamın biricik yeğenim İdil'e doğumunda kaldığı oda denk geliyor bana. İşte bu be! Hiçbir şey içinde kalmamalı insanın. Yatak o kadar rahat gözüküyordu ki! Oh tam bana göreydi! Düğmeye bas insin, düğmeye bas kalksın. Dışarıyı göremiyor musun yükselt. Başın mı döndü indir. Ablam ağrılarından pek farkında değildi ama benim kalmıştı gözüm yatakta. Şöyle karşında televizyon, elinde kumanda yatağı kaldır, indir. Oh yatağa yemekler gelsin.  Ziyaretçiler de cabası.  Sadece odayı değil ameliyathaneyi de görecektim. Çünkü doktorum, bezenin yeri ve büyüklüğü nedeniyle ameliyathanede yapmayı uygun buldu operasyonu. Odanın hevesine ameliyat stresim bile bir kenarda kalıyor. Eşim ve ablam bir parça şaşırıyor halime. Ama Ayşe'dir ne yapsa yeridir diyorlar sanırım. Hemşire geliyor, kostümümü getiriyor. Ameliyat kıyafetlerini giyince nerede ve niçin olduğumun farkına varıyorum. Ama yine de resimler çektirmeye devam ediyorum. Sünnet kıyafetlerine heveslendiği için atlaya zıplaya sünnet olmaya giden çocukların sünnetçiyi görünce olayın dank etmesine benziyor durumum ve hastaneye gelmeden önceki stresim yeniden başlıyor.
Nabız, tansiyon derken doktorum geliyor ve bir parça rahatlatıyor beni. Operasyon çok basit ama şimdiye kadar iğne bile olmayan ben ve doğum harici hastane odası görmediğimiz ailemiz için bir ilk bu.  Şimdi noldu, rengin soldu haydi atla yatağa diyorum kendime içimden. Abdest alıp yatıyorum yatağa. Eee ne de olsa bıçak altı, Allah'a emanet! Yatakta yolculuk başlıyor. Stresime rağmen ablalarımın doğumlarında kapanan ameliyathane koridor kapısının arkasında neler bulunduğunu,  neler olup bittiğini hep merak ettiğimden gözlerim felfecir okuyor. Koridorda beklerken yanımda başka bir yatak beliriyor. Ameliyattan çıkan başka bir genç "Geçmiş Olsun!" diyor. Valla etraf sakin, öyle filmlerdeki gibi bir hareket yok.  Allah'a şükür fazla hasta yok galiba. Orada fazla beklemeden ameliyathaneye geçiyoruz. Ameliyathanelerin hep soğuk olduğunu, oradan çıkan bazı kişilerin üşüdüğü için hasta bile olduklarını duymuştum. Bu nedenle hissen soğuk olmasının üstüne fiziken de soğuk olmasından endişe duyuyordum. Görüyorum ki hiç de soğuk değilmiş ya da bana heyecandan  ateş bastığından soğuk gelmiyor artık orasını bilemiyorum. O kadar da rahat değilim ama bir kez gelmişim buraya gözler yine fıldır fıldır olmaz mı! Dünya gözü ile araştırıyorum ne var ne yok etrafa. Fazla büyük değil ameliyathane. Hem öyle kendini uzay üssünde gibi hissettiren komplike aletler de yok ortada. Her şey derli toplu. Bu arada gözlem yaparken boş durmuyor, bir yandan da durmadan okuyorum.  Derken doktorum geliyor. Ahanda başladık. Tepedeki lambaları ayarlıyor. Manevra kabiliyetleri de ne güzelmiş öyle, bir yandan diğer yana uzanabilen kocaman iki lamba. Birini geri itip birini tepeme ayarlıyor ve yakıyor. Of ne kadar aydınlatıyor öyle. Haydi Ayşe bundan sonra göreceklerin sana göre değil diyorum ve kapıyorum gözlerimi. Doktorum stresimi anlıyor olacak ki yanağıma rahatlatıcı bir dokunuş bırakıyor. Son hatırladığım anestezi uzmanının, doktoruma "Bana bir dakika daha ver." demesi oluyor. Sonra "Ayşe, Ayşe nefes al! " sesi ile kendime geliyorum. Oh nihayet bitmiş ve ben hiçbir şey hissetmiyorum. Ne acı, ne endişe. Çok şükür! Elimdeki sevgili kelebeğim biraz acıtıyor  ama o kadar olacak artık. Hastane yatağıma geçişimi de ben uyanmadan halletmiş olacaklar ki onu da hatırlamıyorum.   Neyse bu kadar uykucu olma Ayşe aç gözlerini bak bitti işte.  Koridoru geçip otomatik kapı açılınca karşımda gülen gözlerle eşim ve ablamı görüyorum. Bu kadarmış, bitti diyorum. Odaya çıkınca hiç tahmin etmediğim bir şey oluyor. Arada gözüm yatağın sağ yanına ilişiyor. Sanki orada bir şey eksik gibi. Bir beşik içinde bir bebeği arıyor gözüm sanki...
Çok şükür her şey yolunda. İşte küçük ablam da geldi. Kadro tamam. Bu arada duvardaki bir tablo beni rahatsız ediyor. Allah aşkına hastane odasına koyulacak resim mi? Operasyon öncesinde yatağa yatmadığım için farketmemiş olmalıyım. Yatınca batıyor gözüme ya da operasyondan sonra Polyanna'nın yemek götürdüğü  huysuz hasta Bayan Snow'a benzemeye başlıyorum.  Resim şöyle: Üç tane vazo var. Birinde üç çiçek. Diğer iki vazo boş. İki tane çiçek de vazoların önünde zeminde duruyor. Boş vazo ne oluyor. Onların çiçekleri ölmüş de mi vazolar boşalmış. Yerdeki çiçekler ne alaka. Çiçeklerin yeri vazo olmalı, boş vazolar varken yerde işleri ne. Ne umutsuz bir resim. Hele de hastane odasına hiç uymamış. İkide bir gözüm takılıyor. Ve sonra bir de Adrian Monk'u hatırlıyorum (cnbc-e de yayınlanan "Monk" dizisinin kahramanı). O da olsaydı kesin rahatsız olurdu bu tablodan. Eğer geceyi orada geçirecek ya da biraz daha uzun kalacak olsam o tabloyu ya kaldırtır ya da en kötü ihtimalle üstünü örtedim. Beni huzursuz etti bir kere.
Doktorum geliyor, yokluyor beni. O menmun, ben memnun daha ne isterim ki. Bir kez daha kapı çalınıyor. Ohh yemekler gelsin. Yemek çok kötü tabi ki ama olsun kimin umurunda! Muhabbeti güzel. Bir adı var mı çorbanın bilmiyorum ama içine nane ve tuz konmamış, süzgeçten geçirilmiş, ılık yayla çorbası gibi bir şey işte. Diğeri de ne çok severim ya hoşaf . Ölüye giden ağlar, düğüne giden oynar, hastanede yatan da ne çıkarsa bahtına onu yer. Öyle değil mi? Bir güzel yiyorum, içiyorum.  Gördük, yedik, içitik... Artık Abbas yolcu. Hemsire tekerlekli sandalye ile çıkışa götürüleceğimi söylüyor. İçimden bu kadar oyun yeter diyorum. Ayakta başım dönmediğinden ve kendimi iyi hissettiğimden gerek yok diyorum ama hastane prosedürü gereği ya hemşire nezareti gerekiyormuş ya da tekerlekli sandalye. Eh hemşireye iş çıkarmayalım diyorum ve atlıyorum pusetime. Valla puset gibi. Oh ne güzel. Son son yataktan sonra bir de bunun tadını çıkar diyorum. Çarli'nin melekleri ve süper kahramanım ile evimin yolunu çok şükür ki sağlıklı olarak tutuyorum.


Bu vesile ile buradan Acıbadem Hastanesi Estetik Plastik Cerrahi Uzmanı  Op. Dr. Berkhan Yılmaz'a, köprücük kemiğimin tam üstünde bir süre misafir ettiğim ceviz büyüklüğündeki bu sevgili yağ bezemle  (ne de olsa bir süre için benim bir parçamdı ondan nasıl kötü söz edebilirim ki! ) olan birlikteliğimi bana hiç acı ve sıkıntı vermeden sona erdirdiği için bir kez daha teşekkür ediyorum. Eline sağlık hocam.
Tüm bu süreci ciddi bir hastalık yaşamamış ve basit bir operasyona gelmiş olmanın bilinciyle şükrümü bilerek geçirdim. Allah kimseye hastane odalarında, ameliyat kapılarında birbirine umutsuz gözlerle baktıracak hastalık vermesin.  Verirse de şifasını, ümidini de birlikte versin. Umarım her birinizin ve bizim de bundan sonraki hastane anılarımız ya bunun gibi küçük operasyonlar ya da doğum gibi mutlu başlangıçlar için olur. Allah doktorlarımıza zeval vermesin, ama ihtiyaç da duydurmasın.
Rüzgar daima arkanızdan essin, güneş daima yüzünüzü ısıtsın ve bir daha karşılaşıncaya dek Tanrı sizi sıcacık avuçlarında korusun.
Sağlıklı günlerde, neşeli anıları paylaşmak ümidiyle...

2 yorum:

fatih dedi ki...

Ameliyathane kapisinda beklemekte zor canim dusun kucuk bir operasyon bile insani etkiliyor insan sagligin degerini kendi basina veya sevdiklerinin basina saglikla ilgili bir durum gelince daha iyi anliyor Allah tum hastalara acil sifalar hepimize de saglik huzur ve mutluluk versin
bu arada senin gibi sempatik hasta da az bulunur walla

sema dedi ki...

Merhaba hayata güzel bakan güzel hanımefendi, bir hastalığı böyle karşılayabilen ender şanslı insanlardan birisiniz tebrik ederim. Bencede hayatta iyi ve kötü öyle keskin kenarlarla birbirinden ayrılmamıştır. Olayların iyiliğini ve kötülüğünü ona bakan gözler ve bakılan açı belirler.Hayatı hep böyle güzel görmeniz dileğiyle geçmiş olsun.