Kısmetinde Ne Varsa, Kaşığında O Çıkar




Uluslararası Kadınlar Kulübü (IWC Moscow)'nün Mısır Büyükelçiliği'ndeki toplantısına giderken metro içindeki çıkış yönlendirmelerinde Çehov(Антон Павлович Чехов, Anton Pavlovič Čehov)'un müzeye çevrilen evine rastlıyorum ve dolayısı ile çıkışta ne yapacağım belirleniyor. Yağmurlu bir gün için bundan güzel bir plan olamaz deyip kaşığıma çıkan kısmetten memnun oluyor ve elçilikten çıktıktan sonra yaptığım adres sorgulamasında müzenin bulunduğum yere çok yakın olduğunu öğreniyorum. Müzenin adresini Barikadnaya Metro istasyonundan tarif edecek olursam, istasyondan çıktıktan sonra (ki tek çıkışı var) karşıda yedi kız kardeşten biri karşılıyor sizi. Bu binayı karşıma alıp sola dönüyor ve caddeye varana kadar yürüyorum. Caddeye varınca (Ulitsa Sadovaya-Kudrinskaya 6) müze bu caddenin karşısında ve solunda.  Karşıya geçmek için alt geçidi kullanıyorum. Dışarı çıkınca yönüm belli. Biraz yürüdükten sonra Çehov'un evindeyim. Ankara'da ve İstanbul'da oyunlarını seyrettiğim Çehov'un evine, ev sahibesi olmasa da (neyse ki yok) misafir olmak da varmış kaderde diyor ve içeri giriyorum.


Müzeyi gezmeden önce Sevgili Çehov'un hayatına şöyle bir göz atalım.
1860 - 1904 yılları arasında yaşamış olan Çehov, Rusya'nın güneyindeki bir taşra kentinde Taganrog'da doğmuş. Bakkal olan babası için sanat ile din çok önemliymiş ve dikkatini bakkallıktan çok bu işlere verirmiş. Çok sert ve otoriter biri olup ünlü yazara küçük yaşlarda kilisede ilahiler söyletiyormuş. Babanın  bu sert tutumu, Çehov ve ailesi için dini eğitimi bir işkenceye çevirmiş. Allah'tan ev hanımı olan annesi, merhametli ve anlayışlı bir insanmış da o, hayatı Çehov için anlamlı hale getirmiş. Baba, oğlundan dükkan işleriyle de ilgilenmesini isteyince Çehov ne yapsın, bir kilise bir bakkal derken okul hayatı sıkıntıya girmiş. Babası da işinde başarılı olamamış, iflas etmiş ve bunun sonucunda Moskova'ya taşınmış.

Çehov Ailesi
Aile Moskova'ya taşınadursun Çehov lise eğitimini tamamlamak üzere doğduğu kasabada kalmış. Liseyi bitirene kadar geçen üç yıl içinde bir çok zorluk yaşamış ama bunlar hiç değilse baba baskısı olmadığı, yani özgür olabildiği için katlanılabilir şeyler olmuş onun için. Çehov, bu süre içinde yazmaya başlamış. Lise eğitimini tamamladıktan sonra Moskova'ya ailesinin yanına dönmüş ve nereden aklına geldiyse Moskova Tıp Fakültesine yazılmış. Bu süre içinde aile ekonomisine katkıda bulunmak için pek kendi tarzı olmasa da dergilerde de yazmaya başlamış. Üniversiteyi bitirdiği yıl bu dergideki yazılarından oluşan bir kitap çıkarmış ve aynı zamanda doktorluğa da başlamış. Bir süre sonra, yani eserleri iyice ünlendikten sonra, çok zamanını aldığı ve yazmasını engellediği gerekçesiyle doktorluğu bırakmış.
Çehov, yapısı gereği sade yaşamayı severmiş ve halka yakın olmakla ve sosyal işlerle uğraşmakla mutlu olurmuş. Tolstoy ile arası demek bu yüzden iyiymiş. Bu arada Moskova Devlet Tiyatrosu oyuncularından Olga Knipper ile evlenmiş.  Tolstoy'dan başka, Gorki ve Çaykovski de onun yakın arkadaşlarındanmış. Fantastik dörtlü gibi oldular değil mi? Bir süre sonra Çehov'un sağlığı bozulmuş ve doktorlarının iklim tedavisini  gerekli görmesi nedeniyle Almanya'ya taşınmış. Ne yazık ki henüz gencecikken 44 yaşında, vatanından uzakta, orada ölmüş. Cenazesi daha sonra Moskova'ya getirilmiş ve Nazım Hikmet'in mezarının da bulunduğu Novodeviç Mezarlığı'na defnedilmiş. Novodeviç'de mezarını bulmak için en iyi yol, mezarlık girişinde soy isme göre sıralanan listeden yerini bulmak.

Çehov ve Eşi Olga Knipper
Çehov ve Tolstoy 
Çehov ve Gorki
Aslında komik bir resim. Herkes derin bir mevzuya dalmışken sadece Çehov objektife bakıyor.

Çehov Moskova Tiyatrosu'nun Oyuncuları ile Birlikte
Çehov'un Novedeviç Mezarlığı'ndaki kabri.


Çehov'u biraz da yakın arkadaşlarından dinleyelim.

"Sanırım Anton Çehov'la karşılaşan herkes, içinde ister istemez daha yalın, daha doğru, daha kendisi olma isteği duyardı... Çehov hayatı boyunca hep kendi ruhsal bütünlüğü içinde yaşadı; her zaman kendisi olmayı, iç özgürlünü korumayı başardı. Başkalarının özellikle de daha kaba insanların Anton Çehov'dan beklediklerine hiç aldırmadı... Bu güzel yalınlığın içinde, kendisi de yalın, gerçek ve içten olan her şeyi sevdi ve kendine özgü bir güçle başkalarına da yalın olmayı öğretti."
Maksim GORKİ

"Çehov bir sanatçı olarak ,önceki Rus yazarlarıyla, Turgenyev, Dostoyevski veya benimle, mukayese bile edilemez. Çehov'un kendi biçimi var empresyonistler gibi. Bakarsanız adam hiçbir seçim yapmadan, eline hangi boya geçerse onu gelişi güzel sürüyor. Bu boyalar arasında hiçbir münasebet yokmuş gibi görünür. Ama bir de geri çekilip baktın mı şaşırırsınız. Karşınızda parlak büyüleyici bir tablo vardır."
Tolstoy

Hayatını şöyle bir hatırladıktan sonra haydi gelin şimdi Sevgili Çehov'un mütevazi evini gezelim. 

Müze, ailesinin girişimi ile ilk kez 1912'de Rumyantsev Müzesi (Румянцевский музей)'nin bir parçası olarak açılmış. Daha sonra annesi ve kardeşleri ile dört yıl yaşadığı 1874 yılında inşa edilen bu iki katlı binaya taşınmış. Çehov'un yaşayışındaki sadelik, aynı zamanda muayenehane olarak da kullandığı evinden açıkça görülebiliyor. 





Bu kısımda el yazmaları, mektuplar, fotoğraflar, o dönem yayınlanan gazete ve dergiler sergileniyor.


İşte bu salondaki bu ilginç resim, benim bu evdeki pişmanlığımın nedeni oluyor. Çehov'un başının tasmalı bir ayıya oturtulduğu aşağıdaki karikatürü görüntüleme isteğim, sevgili gürbüz müze görevlisi deduşka teyzemden bir uyarı almama neden oluyor. Ne güzel fotoğraflar çekecekken bana fotoğraf çekme kurallarını anlatması için başka bir hanımı çağırıyor ve diğer müzelerden farklı olarak yakından fotoğraf çekmemem, her salonda sadece iki fotoğraf çekmem konusunda (fotoğraf için ayrıca ücret edememe rağmen ) uyarı alıyorum. Hay aksi iki fotoğraf bana yeter mi! Bir yolunu bulmak lazım.


Üzerinde kartvizitler olan bu sehpa, kapının hemen yanında duruyor ve  fotoğraf çekmenin bir yolu olabilir mi diye yakınlık kurmaya çalıştığım gürbüz deduska teyzem tarafından ne olduğuna dair bendenize açıklanıyor. Çehov'u ziyarete gelip de onu evde bulamayan kişiler, kartvizitleri buraya, bu sehpa üzerinde  bırakırlarmış. 
"Aaa öyle mi! Ne ilginç, bunların da fotoğrafını çekebilir miyim?" dememin yarı memnuniyetsiz bir yüz ifadesi ile  eli uzanıyor ve
 " İyi hadi çek" demesiyle izni koparıyorum.


Şimdi sıra odalarda. Bu oda yazarın erkek kardeşine aitmiş.


Aşağıdaki oda ise Çehov'un odası. O, bu odayı hem hastalarını muayene ederken hem de yazılarını yazarken de kullanırmış. Yazar olan arkadaşlarından biri, Schheglov, Çehov'la ilgili bir anısını anlatırken, onun yazılarını bu masada, Chopin'in duygusal müziği eşliğinde yazdığına değinmiş. Masadaki bronz at heykelinden yapılmış mürekkep kutusunun bir hikayesi varmış. O kutu ona, tedavi ettiği için para almadığı, üstüne bir de ilaçlarını alması için  para verdiği, bu nedenle ona minnettar olan bir hanım hastası tarafından hediye edilmiş. 


Çehov bu evde çok sayıda arkadaşını ağırlamış. Onlardan biri "Gloomy People" (ne diye çevirmeli hüzünlü insanlar olabilir mi?) isimli kitabını  ithaf ettiği Çaykovski'ymiş. Zaten onunla yakın arkadaşlarmış. Resmini çalışma masasına koyduğuna göre oldukça yakın olmalılar. Allah herkese (içinde bana da) Çaykovski gibi arkadaş versin, ne diyim! Bu arada Çehov'un erkek kardeşi çok yetenekli bir ressammış ve masanın yukarısındaki (fotoğrafta çıkmamış) portre, onun eseriymiş. Ayrıca bu odada bir dolabın içinde, Çehov'un hastalarını muayene ederken kullandığı araç gereçleri de sergileniyor ama fotoğraf için bir kez daha izin isteyerek eşeğin kulağına su kaçırmak istemiyor, onu sadece incelemekle yetiniyorum. Çalışma odasının arka tarafında gözüken oda ise yazarın yatak odası. O odanın duvardaki halı ise Çehov'un annesi tarafından yapılmış.


Bu oda ise dikiş makinesinden belli olacağı üzere Çehov'un kız kardeşi Maria'nın odasıymış. Bu odadaki çoğu şey Çehov'lara aitmiş, yani o döneme göre toplama değil. Duvarda aile üyelerine ait olan resimlerin yanında bir de F. Schektel tarafından yapılan bir hizmetçi kız portresi var. Ne yazık ki aldığım uyarı neticesinde parçaların özel değil odanın genel fotoğraflarını çekebildiğimden bunları size gösteremiyorum.



Aşağıdaki resimde görülen iki şamdan ve masa lambası, yazara annesi ve babası tarafından düğün hediyesi olarak verilmiş. Bu odadaki eşyalardan sadece oturma grubu yazarın ailesi tarafından müzeye hediye edilmiş. Diğerleri o dönemin stiline göre seçilerek konulmuş. 
Çehov ailesi topyekun müziğe çok düşkünmüş. Konservatuvardan bir çok arkadaşları varmış. Birlikte senfoni konserlerine ve operalara giderlermiş. Abisi Nikolai yetenekli bir müzisyenmiş ve sabahları kalkar, ev daha sessizlik içindeyken piyano çalmaya başlarmış. Çehov, yukarıdan gelen bu müzik eşliğinde yazmaktan çok hoşlanırmış. İki kardeş de Chopin'in  hayranıymış, özellikle Prelude No 6'nın. Hemen araştırıp bulmalıyım bu eseri. Ayrıca bu odanın duvarlarındaki tablolar yine yazarın abisi Nikolai'ye aitmiş.



Sağ alttaki kitap, yazarın ünlü eseri "Üç Kızkardeş" (ben de üç kız kardeş olduğumdan bu eser adı itibariyle hep ilgimi çekmiştir).



Yakın arkadaşları ile diğer fotoğrafları... Bu arada biraz alakasız olacak ama Tolstoy'u görmüşken aklıma geldi. Rusya'da çekilen ilk renkli fotoğraf Tolstoy'a aitmiş. 


Arka duvarında Çehov'un oyunlarına ait afişlerin bulunduğu, bir sahnenin de olduğu bu salon küçük bir tiyatro sahnesi. Burada arada dinletiler oluyormuş. Müze girişinde ve bu salonda yapılacak olan bir piyano dinletisinin duyuruları etrafa asılı. Bileti 100 ruble (yani yaklaşık 5 lira)'ymış.


Ve son olarak Çehov'un kıyafetleri.


Bir gün evlerine gideceğimi hiç tahmin etmediğim sanatçıların Moskova ve çevresindeki evlerini gezmek bana her zaman keyif veriyor. İşte bu ev de çok içerikli olmasa da bu keyfi yaşadığım evlerden biri olarak hatıralarımdaki yerini alıyor ve bu yazı ile silinmeden ölümsüzleşiyor. 


İlgilenirseniz diğer müze evler ile ilgili yazılarım:



Kaynaklar:
Müzeden edindiğim tanıtıcı dökümanlar
http://www.sehirtiyatrolari.com/anton-cehov.htm






4 yorum:

fatih dedi ki...

Ellerine saglik canim ben de gitmis kadar oldum walla cok guzel olmus

Noni dedi ki...

Ayşecim gürbüz deduşkalara rağmen harika fotoğraflar çekmişsin, hepsine keyifle baktım & okudum, ellerine sağlık!

tarchinbyseden dedi ki...

Küçük ama güzel bir müzedir. Geçen sene 3 Haziran için Tilbe Saran ve Cüneyt Türel geldiğinde götürmüştüm, beğenmişlerdi. Ama işin güzel yanı bu ikilinin birlikte en çok oynadığı oyunun Çehov'un Vanya Dayısı olması tabi :)

Ayşe Gençer Memiş dedi ki...

Sibelcim bu vesile ile öğrenmiş oldum göz hapsindeyken yakından fotoğraf çekmemek gerektiğini. En iyisi uzaktan zum :)))
Seden, ne güzel bir fırsatınız olmuş müzeyi böyle değerli sanatçılarla gezmek için. Onun da ayrı bir keyfi olsa gerek !