Bir Haftada Moskova!



Moskova'da yaşarken ve sonrasında bir sürü Moskova gezi yazısı yazmış olmama rağmen sıranın neden büyülü Kızıl Meydan'ı yazmaya gelmemiş olmasına hep şaşırırdım. İlk fırsatta yazayım deyip yine de ertelerdim. Kısmet bir vesile ile bugüneymiş.
 Hayatınızın unutulmaz anlarının neler olduğunu düşünüp gözünüze getirdiniz mi hiç? Benim o anları düşünürken aklıma ilk gelen bir masalın, rüyanın içinde hissettiren karlı bir Kızıl Meydan gecesidir. Ama şunu da ifade etmek zorundayım ki ne kadar gidersem gideyim o kapıdan geçip de uzaktan pastayı görünce yüzümde hep bir gülümseme içimde hep bir kıpırtı oldu. Umarım birgün Moskova'ya giderseniz Kızıl Meydan'a  girişinizde hava, ışık, hissiyatınız bir rüyayı yaşıyor olmanızı destekleyecek nitelikte olur da aldığınız haz kat kat artar.


Eğer bir haftalık bir geziniz varsa öncelikle bilin ki bu Moskova'yı yaşamak, anlamak için oldukça yetersizdir. Öyle bir şehir ki Moskova 2 yılı aşkın bir sürede haftada en az 2-3 aktif gezmeme rağmen yine de gitmediğim görmediğim bir sürü yer, müze, yürüyüş rotası var. Moskova'da o kadar çok tarihi bina, bölge var ki ve bunlar yüzlerce gezi rotası içinde girer ve yan yana sıralanan bu binaların her birinin ayrı bir dinlenesi hikayesi var. Kızıl Meydan'a açılan cadde olan Tverskaya Caddesi'de böyle bir cadde. Caddenin hikayesini öğrenince gezinmek eminim çok daha etkileyici ve keyifli olacak sizin için. 
Moskova'yı gezmeye aşikar ki Kızıl Meydan'dan başlamak gerek! Metroda yeşil hatta bulunan Teatralnaya (Театральная) metro istasyonundan ulaşırsınız buraya. Kızıl Meydan'a başlamadan önce Tverskaya'nın oldukça ilginç hikayesinden başlamak istiyorum.
Cadde, 16.yüzyıla kadar hanların ve daha çok demircilerin olduğu bir caddeymiş. Daha sonra soyluların ve tüccarların buraya taşınması ile bölge popülerleşmiş ve ardından da bölge, çok sayıda kiliseye ve manastıra ev sahipliği yapmış. Daha sonraları St. Petersburg'dan Moskova'ya gelenlerin ana gezi rotası olmuş. 19. yüzyılda ise bir ticaret merkezine dönüşmüş. Çok sayıda kilise, konak, apartman yapılmış; zamanla restoranlar açılmış ve seyyar satıcıların mekânı olmuş burası. Moskova komünist dünyanın başkenti olunca, Moskova'nın kalbi olan bu bölgenin ziyaretçilerinde olumsuz bir ilk izlenim yaratacağına inanmışlar, onları böylesi dar bir cadde ile karşılamak istememişler. Stalin döneminde onun Moskova'nın en önemli ve yoğun caddesi olacağına kanaat getirilmiş. Birçok eski binayı, kiliseyi, manastırı yıkıp bir kısmını ise kulağa çok çılgınca gelse de 50’şer metre geriye taşımışlar ve onlara Klasik Stalin stilinde yenilerini ekleyerek çok daha geniş ve düz bir caddeye çevirmişler Tverskaya'yı. Bir mimari yürüyüş gezimizde bize bir bina gösterilmişti. Bina 50 metre geri çekilmiş, bir de üstüne 90 derece döndürülmüş. Tverskaya üzerinde ortada bir bina iken alt caddede köşe başında bir bina olmuş. İnsanın inanası gelmiyor!
 Bu cadde ilginizi çektiyse bloğumda konu ile ilgili yazıya belki göz atmak istersiniz http://ayseningazetesi.blogspot.com.tr/2011/02/tverskaya-mntkasnda-bir-baska-mimari.html

Şimdi Kızıl Meydan'a girebiliriz artık. Burası Kremlin'in duvarları altında kümelenmiş ahşap kulübelerin, gecekonduların, suçluların, sarhoşların ve satıcıların olduğu bir Ortaçağ kentiymiş. 1400'lerin sonunda 3. İvan'ın emri ile bölge bunlardan temizlenmiş ama yine ayak takımının olduğu, halka açık infazların yapıldığı bir yer olarak devam etmiş uzun süre. Meydanın isminin komünist rejim ile ilgisi yokmuş aslında. Çok sayıda adı olmuş. En bilineni, Moskova Ortaçağ'da birçok büyük yangın yaşadığından, İtfaiye Meydanı'ymış. 17.yüzyılda ismi resmileşmiş ve Kızıl Meydan (Krasnaya Ploşçad) adını almış. Rusça'da "kızıl"ın karşılığı olan "krasnaya" sözcüğü eskiden güzel anlamına da gelirmiş.
Kızıl Meydan'a Diriliş Kapısı'ndan girilir.

Açıklama: The Resurrection Gate and the Iberian Chapel in Moscow Kremlin

Meydana girince hemen sağdaki kırmızı bina Tarih Müzesi. 1872 yılında imparator 2. Aleksandır tarafından kurulmuş. Mimari tasarımı için bir yarışma düzenlenmiş. 4,5 milyon parça ve 14,5 milyon doküman ile Rusya'nın önemli hazinelerinden biriymiş. Koleksiyonunda paleontoloji, bilim, teknoloji, arkeoloji ve tarih,  resim, çizim , heykel başyapıtları , dekoratif , din , edebiyat, müzik , tiyatro sanatları ve mimari anıtları konularında parçalar var. Hatırladığım kadarı ile içerinde mumya bile vardı.


Sol taraftaki kırmızını küçük yapı ise 17yy'da inşa edilen Kazan Katedrali. Ne sıklıkla yapıyorlar bilmiyorum ama hemen her zaman ayine denk gelebilirsiniz orada, ibadete açık. Katedral 1925 de 8 yıl süren bir tadilat geçirmiş ama Stalin döneminde pek çok yıkılan ya da kapatılan kiliseden biri olmuş. 1990 yılında yeniden inşasına başlanmış, Patrik 2.Aleksi ilk tuğlayı koymuş ve 3 yıl sonra katedral eski ihtişamı ile tamamlanmış.



Onun biraz ilerisinde yine solda en şık markaların ve mağazaların olduğu tarihi bir alışveriş merkezi olan Gum'u görürsünüz.



 Burada 1520 yılında taş bir çarşı varmış, bir yangında tahrip olmuş ve 1893 yılında bina mevcut şeklini almış. 1928'de Stalin tarafından kapatılmış ve karargâh olarak kullanılmaya başlamış. Sonra 1953'de tekrar açılmış. Sovyet zamanında en üst katta gizli bir giyim mağazası varmış partinin en yüksek kademelerindekiler için. Şimdi ise pahalı uluslararası markaların olduğu çok şık bir alışveriş merkezi konumunda. İçindeki gurme market yeme alışkanlıkları hakkında size fikir vermesi açısından ilginç olabilir. Bu çarşıda pahalı da olsa kaliteli hediyelik eşyalar alabileceğiniz bir mağaza da var. Biz buraya geldiğimizde dondurmasını yemeden pek çıkmazdık, size de tavsiye ederiz. Tek top külahlarda hazır satılıyor. Alışveriş merkezinin farklı yerlerinde karşınıza çıkabilir, hepsi aynı.
Kışın Gum'un önüne büyük bir buz pisti kurulur ve yağan kar altında dört tarafı ışıklandırılmış masalsı binalarla çevrili olan bu yerde soğuk yüzünüzü okşarken müzik eşliğinde bir rüyayı yaşarsınız.
Gum'un karşısında Kremlin'in surlarının gölgesinde 1924'de ölen ve hala gömülmeyen Lenin'in mumyalı cesedinin olduğu mozele  var. Ben pek merak etmedim ama pazartesi ve cuma günleri hariç saat 10:00-13:00 saatleri arasında görülebiliyormuş sanırım. Halk arasında artık gömülmesine yönelik talepler varmış.



Aziz Vasili Katedral'nin önündeki dairesel taş platfrom 1598'de inşa edilmiş.Burası Kızıl Meydan'da toplanan kalabalıklara bildirimler ve halka açık infazlar için kullanılmış. Korkunç İvan'in en yaratıcı işkencelerinin yapıldığı yer olmuş.



Onun arkasında Aziz Vasili'nin hemen önündeki heykel ise 1612'de püskürtülen Polonya işgalinde prens Dmitry Pozharsky ve milis lideri kasap Kuzma Minin anısına inşa edilmiş. Aslında heykel Kızıl Meydan'ın merkezinde imiş ve Minin Kremlin'i işaret edecek şekilde duruyormuş heykel ama Lenin'in mozelesinin yapımından sonra yine şehrin altını üstüne getiren Stalin'in emri ile şimdiki yerine çekilmiş. Söylenen asıl neden askeri geçitlerde ortada olması sorun yaratıyormuş, ondan çekilmiş.



Ve artık insana kendisini rüyada hissettiren Aziz Vasili!


Daha önce burada Trinity Katedrali varmış, neden yıkılmış bilemedim. Daha sonra 1555 - 1561 yılları arasında Rus Devleti'nin Kazan ve Astrahan hanlıklarına karşı kazandığı zaferleri kutlamak amacıyla Korkunç İvan tarafından yaptırılmış. Değişik şekilde tasarlanmış olan sekiz kubbe, sekiz ayrı zaferi simgeliyormuş. Önceleri som altın olan kubbeler 1670'den sonra değişik renklerde boyanmışlar. Söylenene göre Korkunç İvan, mimarının gözlerini kör etmiş bir benzerini daha yapamasın diye! 17.yy'da çan kulesi eklenmiş. 1860'da daha karmaşık ve entegre bir tasarım ile boyanmış ve bugünkü şeklini almış. Stalin bu katedralin de yıkılması için emir vermiş, çünkü yapmayı planladığı kitlesel törenlerine engel olacağını düşünmüş. Katedral mimar Pyotr Baranovsky'un cesareti sayesinde yıkılmaktan kurtulmuş. Kremlin'e sonra derece dobra ve cesur bir telgraf göndermiş. Katedral yıkılmaktan kurtulmuş ama mimarın bu çabaları yüzünden 5 yıl hapiste kalmış. Mimarını saygıyla selamlıyorum. Toprağı bol olsun :)
Katedral şimdi müze olarak ziyaretçilerine açık. Salı günleri dışında 11:00-17:00 saatleri arasında gezilebiliyor. Yetmişli yıllarda restorasyon çalışmaları sırasında bir ahşap döner merdiven duvarlarının biri içinde keşfedilmiş. Hafızamı zorluyorum nasıldı katedralin içi diye. 2009 yılında gitmiştim, çok hatırlayamadım. Fazla etkilenmemiş miyim acaba dışındaki görkemden sonra?
Kızıl Meydan'ı gezdikten sonra yine Tarih Müzesi'nin yanındaki girdiğiniz kapıdan çıkıp, 2. Dünya Savaşı'nda şehit olan askerlerin anısına yakılan Sönmeyen Ateş'i,  Aleksandır Bahçelerini(Александровский сад) görebilirsiniz.


Bu park Moskova’da yapılan ilk parklardan biriymiş. Park üç ayrı bahçeden oluşuyor ve üstteki kapıdan girince Kremlin’in duvarı boyunca uzuyor. Yukarıdaki kapıdan girince hemen solda İkinci dünya Savaşında ölen askerlerin anısına yapılmış sönmeyen ateş var (The Tomb of the Unknown Soldier)



Kızıl Meydan gezisinin ardından Metropol Hotel’i görebilirsiniz.


Metropol Otel 1901 yılında hizmete girmiş, Avrupai bir otel olması amacıyla inşa edilmiş. 1917'de Bolşevik hükümet St. Petersburg'dan Moskova'ya taşınmış ve otel,  Merkez Yürütme Komitesi'nin ikamet ve çalışma adresi olmuş. 1930'larda otel kimliğine geri dönmüş ve yabacı konukların (onları etkileyebilmek adına) burada kalmaları sağlanmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında ise muhabirler için bir basın merkezine dönüşmüş. 1950'lerin ortasında ise otelde çok sayıda yabancı turist kalmış ve sıradan Rus vatandaşlarının otelde kalmasına izin verilmemiş. Eskimesi ve harap olması nedeniyle, 1986'da, yani S.S.C.B döneminde yenilenmesi için kapatılmış ve S.S.C.B'nin yıkılmasından sonra 1991'de yeni Rusya'da açılmış. Yenilemeler ve personelin yüksek kalitede seçilmesinden sonra 5 yıldızlı ünvanını almış. Otelin Art Nouveau tarzındaki restoranı cam tavanı ve pencereleri, mermer fıskiyesi, aydınlatmaları ile bir kahve molası için iyi bir alternatif olabilir. Bu arada otelde kalan ünlülerin fotoğrafları asılı bir katta. Orada cumhurbaşkanımızın da bir büyük fotoğrafı var. http://ayseningazetesi.blogspot.com.tr/2010/03/bir-devrin-sahidi-metropol-oteli.html)
Şimdi sırada beni çok heyecanlandıran meşhur Bolşoy Tiyatrosu var.



1776’da Prens Peter Urusov tarafından kurulmuş, özel bir tiyatro imiş. Devlete geçmiş daha sonra, başka bir yerdeymiş. Bir yangında yanmış tiyatro binası ve yerine bugünkü Bolşoy’u yapmak için bir yarışma düzenlenmiş.  1825’de Big (Bolshoi) Petrovsky Tiyatrosu olarak açmış perdelerini. 30 yıl sonra tiyatro yine aynı kötü kaderi yaşamış. Tiyatro 3 gün boyunca yanmış. Sonrasında hemen restorasyona başlanmış. 1856’ya yeniden açılmış. İmparatorun taç giyme törenine yetiştirilmeye çalışılmış. 1856’da kapılarını halka yeniden açmış. 1941’de üzerine düşen bomba ile yeniden tahrip olan tiyatroda 1942 yılında yeniden restorasyon çalışmaları başlamış.1943’de yine halka kapılarını açmış.Ve sonra yine restorasyonlar, restorasyonlar….
Eğer ilgileniyorsanız Bolşoy'daki performanslardan çok ucuza izlemenin bir yolu var. Bolşoy'un eski bir baleti öğretmişti bunu bana. Gösteriden yarım saat kadar önce gidip gişedeki görevliye neudobnoye mesta yest? (неудобное место (rahatsız edici yer var mı)diye soruyordum. Balkonlarda bir arka sırada bar sandalyesi gibi yüksek ama rahat bir sandalye için veriliyor biletler. Ama sandalye yüksek olduğu için sahneyi önünde kaç katı para verenden çok daha iyi görüyordu ve fiyatı sadece 100 rubleydi. 16 Ekim'de saat 19:00'da  Onegin isimli bir bale gösterisi, 17 Ekim'de yine aynı saatte Moskova Senfoni Orkestrasının konseri var.
Bolşoy'u karşınıza aldığınızda Bolşoy'un sağ tarasında kalan Tsum Alışveriş Merkezi de yine ünlü, rehberlerde geçer. Pahalı yabancı markaların satıldığı üst seviye bir çarşıdır. İçindeki market dışında ilgimi çeken bir şey olmamıştı. Yılbaşında burayı gezmek güzel oluyor.


Bu bölgeyi gezdikten sonra hala gezebilirim diyorsanız Tverskaya caddesine buyurun derim. Yürümek istemezseniz o caddeden geçen bir otobüse binip öyle de görebilirsiniz ama binaları hissetmenin en iyi yolunun yürümek olduğuna inanırım hep. Epey uzun bir caddedir ve neredeyse hemen her binanın bir hikâyesi vardır. Yürüyerek gidip gördüğünüz ilk metro istasyonuna binmek de dönüş için bir alternatif. Metro demişken geziye metroları gezerek de devam edebilirsiniz. Metro istasyonlar gezmeye oldukça değerdir. Stalin kominist rejimi sırasında halk da kendini kendi saraylarında hissetsin diye oldukça güzel istasyonlar inşa ettirmiş. Bunların ilki Komsomolskaya istasyonu bana göre. Tavan altın mozaikler Stalin'in ne demek istediğini gayet iyi anlatıyor. Hemen hepsi müze gibi gezmelik!  Kahverengi hat üzerindeki metrolar genellikle görülmeye değerdir. İn bin yapsanız pek zaman kaybetmezsiniz çünkü dakikada bir gelir trenler. Aynı platformdan(sağ-sol) kalkar ileri geri trenler. 
Görebileceğiniz diğer metro istasyonları Kievskaya, Novoslobodskaya, Prospekt Mira, Mayakovskaya, Ploshhchad Revolyutsil, Arbatskaya, Kievskaya, Krasnopresnenskaya, Belaruskaya.


Bloğumda bu konu ile ilgili fotoğrafları da bulabileceğiniz yazı :

İkinci gün

Eğer Moskova'ya erken bir saatte geldiyseniz Kremlin’i, içindeki kiliseleri gezmeyi birinci gün programı olarak düşünebilirsiniz. Yukarıda bahsettiğim Aleksandr Bahçeleri'ni geçince bilet gişesini görürsünüz. Kiliselerden ayrı olarak The Armoury Chamber'ı gezmenizi tavsiye ederim eğer bir kültür tarih avcısı müzesever iseniz.  Benim en ilgimi çeken bölüm çarların çariçelerin kostümlerinin tahtlarının sergilendiği bölüm olmuştu. Elbiseler çok ilginç yana genişliyor!




Üçüncü Gün
Kolomenskaya Parkı (Коломенское), Unesco dünya kültür miraslarından biri.  Hayatımdaki "an"ları düşünürken bir diğeri de kesinlikle burada yaşandı. O kadar gittim bu parka ama biri bir başkaydı. Bir yaz günü olmasına rağmen uzun ormanlık alanın içinden yürüdükten sonra aşağıdaki meydana çok yaklaşmıştık. Hava birden kapadı, hava bulutlandı. Sanki gri bir kapak kapatılmışçasına melankolik bir atmosfes oluştu. Yağmur çiselemeye ve yüzünü ufak ufak ıslatmaya başladı. Ardından rahiplerin okuduğu ilahi mi incilden alıntılar mı ne bilmem başladı. Bir düşey duran sıralanmış  rüzgar gülü boruları gibi duran bir müzik aletini çalmaya başladı rahipler. Çok ama çok esrarengiz bir havaydı. Sanki bir anda tesiri yüksek bir film karesinin içinde gibi hissettik, aslında yaşadık demeliyim histen öteydi çünkü! O özel "an"ın tesiri aklımdan hiç çıkmıyor!


Eğer parkın detaylarına ulaşmak isterseniz aşağıdaki link size yardımcı olacak!



Bu parktan bir istasyon önce olan (Kashirskaya) çarın yazlık ahşap sarayını da görmenizi tavsiye ederim. Burası Moskova’da kaldığım zaman restorasyonu yeni bitmişti ve açılmıştı ziyarete. Pek kimse bilmiyordu. Gezi kitaplarından da hiç rastlamadım ama çok görülesi bir yerdir.




4.Gün

VDNH Park- Burada parka yürürken Rus uzay çalışmaları anısına yapılmış parkı ve etkileyici anıtı da görürsünüz. Hatta uzay müzesi ilginizi çekiyorsa, gerçek bir kapsülün içine girmek, gerçek astronot kıyafetlerini ve daha fazlasını görmek isterseniz müzenin girişi anıtın altındadır.



Bu park ile ilgili de detaylar aşağıdaki linkde gizli


5.Gün
 Büyük Yekaterina'nın fakirhanesiTsaritsino Park :) Bu sarayda dönem kıyafetleri kiralanıyor. İsterseniz giyinip salonda salınabiliyorsunuz.


Detaylar yine aşağıdaki linkde!

6.Gün
Hava uygun olursa nehir boyunca yapılacak bot gezisi de keyifli oluyor, şehrin önemli simgelerine bir bakış oluyor. Vorobevy Gory metro istasyonundan yapılıyor. Yaklaşık iki saat sürüyordu sanırım. 400 Rubleydi o dönem.
Kalan zamanda Moskova’nın en büyük kilisesi Khrista Spasitelya (Храм Христа Спасителя)'yı gezebilirsiniz. Metro istasyonunun yanında bir dükkanda satılan japon zincir tatlıcısı (bir çeşit profitrol) Moskova’da yemekten en çok keyif aldığım şeydi. Büyük kiliseye aşağıdaki metro istasyonundan gidiliyor. Tatlı da fotoğrafta gördüğünüz kemerin altından geçince birkaç dükkan sonra, sağda. Kilise ile aşağıdaki linkin içinde bilgi bulabilirsiniz. Nehrin hemen kıyısında. Metro istasyonundan çıkınca hemen karşıda görülüyor. Devamında ise Tolstoy’un, Gorki’nin evleri hem o dönemi yaşamak hem de yazarlarla temas etmek için hele de sevdiğiniz yazarlar ise çok özel geziler oluyor. İlgileniyorsanız onları da blogdan aratarak bilgilerine ulaşabilirsiniz.. 



  

Bu arada Moskova'da yeme konusunda pek deneyimimiz yok. Genellikle Il Patio ( IL Патио) adlı zincir italyan restoranından vejateryan ya da dört peynirli pizza yiyorduk. 
http://ilpatio.ru

Arkadaşlarımızla bir Rus Restoranı deneyimimiz de olmuştu. İlginizi çekerse Kuznetsky Most metro istasyonunun çok yakınında olan Yolki Palki (Елки-Палки)Bloğumda bahsetmiştim Yolki Palki adlı restorandan.

Benim orada Tarzanca da olsa hayatımı kolaylaştıran birkaç kelime vardı. Yazmaktan zarar gelmez diye yazmak istedim.
Ya haçu ( istiyorum)
Gıdye… (nerede)
Mojna (mümkün mü )
Vada (su)
Pajalusta (lütfen, enterasan alan da veren de pajalusta diyordu)
Spasiba (teşekkürler)
Bir de tur firmalarının kimisinde soğuk ülkenin sıcak insanları yazdığını gördüğüm oldu. Pek öyle değil aslında, ama o bile o ülkenin soğuk da olsa bir rengi. Özellikle müzelerde, metrolarda çalışan kimi sakallı, yaşlı teyzeler!
Umarım önerilerim işinizi kolaylaştırır, çok keyfili bir tatil geçirirsiniz.



Hiç yorum yok: