
Sevgili Scriabin'in süper biri olduğunu çok geçmeden anlıyorum. Masanın üzerinde farklı renklerde ampullerin takılı olduğu bir çember, bir kaplo ile uzun kontrol paneline bağlanıyor. Bak daha neler o dönemde. Panelin üzerinde ampul sayısı kadar yan yana sıralanmış düğme var (sanırım 10 tane kadar).
Veeee Scriabin çalıyor ve eşi ritme göre lambaları yakıyor. Bugünün diskolarındaki ışık oyunları gibi. Hadi yaaa diyorum ve ağzım açık kalıyor. Vay be ne yaratıcı ve eğlenceliyişsin Mr.Scriabin. Önünüzde saygıyla eğiliyorum. Rehberli turumun tamamlanmasının ardından rahat değilim. Daha kütüphanesindeki kitapları bile inceleyemedim. Rehberi atlatıp kendi turuma en baştan tekrar başlıyorum. Anlatılanlar kulağımda perdelerden halıya, tavandan tabana kadar herşeyi inceliyorum. Oh artık rahatım. Ziyaretçi defterine deneyimim hakkında bişeyler yazıp geziye çıkış amacım olan sergiye iniyorum. Helali hoş olsun artık ne diyim! Üst kata çıkıyorum veee rehberim beni bekliyor. Rehberim gerçekten süper. Orayı mobilya mağazası olmaktan çıkarmaktaki katkısı büyük. Sergi büyük bi sergi değil (aslında daha büyük olacağını düşündüğümden bi çeşit hayal kırıklığı yaşıyorum ama boşver şimdi inceleme zamanı). Keşke fotoğraf makinem olsaydı. Kumaş, kağıt, ip gibi materyaller kullanılarak bebek, hayvan figürleri, dekorasyon elemanları ama gerçekten özgünler. Kaçırdığım bişey olmasın diye ikinci turu tamamladıktan sonra bir tane sıkıştırılıp sertleştirilmiş kağıttan yapılma rengarenk boyanmış bir kedi alıyorum. Hmm canım kedim. Kanlı canlı kedilerle çok sıkı fıkı olmasam da süs eşyalarında kedilere bayılıyorum. Ve kedim eve dönünce değerli yerini alıyor ve Fatih gelene kadar Scriabin dinliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder