IWC 'de Yılın Organizasyonu: Kış Kermesi




Moskova Uluslararası Kadınlar Derneği'nin  60 büyükelçiliğin verdiği destekle organize ettiği ve geliri 50 farklı yardım kuruluşuna bağışlanacak herkesin heyecanla beklediği Kış Kermesi 2010 (Winter Bazaar 2010) Radisson Otel'de gerçekleşiyor. Geçen sene eşimin "Radisson'da bir kermes varmış bir bak istersen, değişiklik olur." diye IWC den bihaber olan bana duyurduğu ve benim nazlana nazlana gittiğim ve sonuna yetiştiğim kermesin bu yıl ilk katılımcılarından biri oluyorum. Açılış saati olan 10:00 da giriş yapma hedefim 10 dakikalık bir sapmaya uğruyor ve 10:10 da kermeste hazır ve nazır oluyorum. 200 Ruble (yaklaşık 10 Lira) giriş parasını öğrenip dışardan pek anlaşılmasa da içimde hoplaya zıplaya giriyorum kermes alanına.



Girişte renkli kostümleri ile Hint Bebekleri sergileniyor.


Parmak detayları çok sempatik!



Saat itibari ile boş olacağını düşündüğüm yiyecek bölümünü stantlar henüz bozulmadan ve sakinken görmek ve görüntülemek istiyorum. Bu kararımın ne kadar isabetli olduğunu acıkıp gittiğimde göreceğimden habersiz başlıyorum ülkelerin yiyecek stantlarını gezmeye. Bu arada bu koridora Tolstoy adını vermişler. Tolstoy dedemin adına burada rastlamak iyi bir başlangıç oluyor.


İşte tam istediğim gibi ortalık sakin yemekler bozulmamış! İlk stant Malezya'ya ait. Malezyalılar bu işi ciddiye alıyor, katıldığım diğer kermeslerde de stantları büyük ve çeşit çoktu.


Ve güler yüzlü Maliezyalı Hanımlar...


Ve gülmeyen yüzlü Nijeryalı hanımlar...


Moncasa Gourmet firmasının stantındayım. Bu firma geçen sene de vardı. Yanılmıyorsan İspanyol ürünlerini Rusya ve Ukrayna'da satıyorlar. Profesyonel olmaları gereği stantları ve servisleri hemen fark ediliyor.


Faslı Hanımlar ortamın cadı kazanına dönüşmeden önceki sükunetinin tadını çıkarıyorlar.


Endonezya'da kermes işini ciddiye alan ülkelerden bir diğeri. Fazla bir şey söylemeye gerek yok fotoğraftan gayet açık!



Ukrayna'dan çeşitli kanapeler...


Ve pastalar...


Stantında adını en güzel asan, taşıyan, sunan ülke Çin.


Mütevazi Nepal stantı!


Ve işte gururumuz Türkiye'nin standı. Bu sene erken geldiğimden midir, yoksa daha çok özenildiğinden midir bilmem geçen seneye göre çok başarılı buluyorum. Sadece geçen seneye göre değil, diğer ülkelerin stantlarına kıyasla da çok başarılıydı. İnsanların yeme kapasitesi sınırlı olduğundan eve götürmelik ambalajlar yapılması çok akıllıca. Bayrağın stant önünden alınıp arkaya asılmasıyla bu güzel stantın ve yiyeceklerin Türklere ait olduğu herkese çok net bir şekilde gösterilmiş oluyor. Neler yok ki stantta! Belki zeytinyağlılar denebilir ama ne yapsınlar doğru dürüst sebze mi var burada ki yapsınlar. Bu arada Türkiye baskılı tişörtlerde süper fikirmiş.



Baklavasız olmazsa olmaz!


Kekler, kurabiyeler, sütlü tatlılar...


Plastik bardaklara sütlü tatlılar tadımlık konulmuş.


Zeytinyağlı lahana ve yaprak dolması...


Veee su böreği...


Brunei Sultanlığı!


Madagaskar'ın sergilediği tek yiyeceği...


Slavakya


Ve Kolombiyaaaaa Si Si Si Sinyoritaaaaa !!!  Günün devamında Kolombiya'nın  canlı performansından yürüttüm. :)))


Kermeslerde ara ara rastladığım farklı görünüşlü geleneksel bir Latin Amerikan yiyeceğiymiş Tamale. Geçmişi mialttan önce 8000 yılına dayanıyormuş. Tamale Azteklerin, Mayaların seyahatte ya da avlanmaya gittiklerinde yanlarında taşıdıkları, yedikleri bir yiyecekmiş. Farklı tarifleri var bu yemeğin. Kolombiyalılar un, pirinç, tavuk ve domuz eti koymuşlar içine. Ortak olan nokta ise bir yaprağa sarılıp pişirilmesi. Kolombiyalıların yapraktan yana tercihi Muz yaprağı olmuş. 


Dünyada kahve üretiminde Brezilya ve Vietnam'dan sonra üçüncü olan Kolombiya'nın stantında kahve olmazsa olur mu! 


Bu da Macaristan stantı. Bu stantı görünce tez buldum çabuk yitirdim birini, Uluslararası Kadınlar Derneği'nin geçen seneki mimari yürüyüş grubundan tanıdığım Macaristan Büyükelçisi'nin eşi Maria'yı hatırlıyorum. Ne tatlı bir hanımdın sen öyle Maria (bunu yazarken aklıma Fahriye Abla şiiri geldi). Ne yazık ki artık Moskova'da olmayan Maria'nın, konuşurken her kelimeyi bastırarak hatta yayarak söylemesi, hemen her cümlenin içine  "I'm as wellll"  sıkıştırması ve bunu çok tatlı yapması, kısa boylu ve toplu olan fiziği ve mimikleriyle sevimliliği, kendini ağır olabilmek adına tutmaya çalışması, bazen içindeki çılgın, neşeli, komik kadını gizleyemeyip onu, kaldırdığı kaşlarının eşlik ettiği müzip bir gülüşle, bazen bununla birlikte birinin omzuna tıklama gibi dokunmasıyla,  gözlerini fır fır çevirmesiyle dışa vurumu, birini dinlerken özellikle bu Amerika Büyükelçisi'nin hanımı ise bu pür dikkat kesilip ciddileşmesi ve başını onaylayan yüz ifadesiyle sallaması, sonra birden gözlerini açarak, grimtrak boyanmış kaşlarını ve omuzlarını hafif kaldırıp başını sağa sola minik adımlarla  titreşir gibi sallayarak cevaplaması, sohpete dahil olması, omzuna astığı çantasının sapını kavraması, mütevaziliği, cana yakınlığı, enerjisi, neşesi, muzipliği, uyumluluğu, sadeliği, sosyalliği  kısacası her şeyi oldukça ilgimi çekerdi.  Öyle ki zaman zaman ne söylediğinden çok nasıl söylediği öne geçerdi benim için. Bir keresinde yürüyüş sonrası bir kafede oturmuş bir şeyler içiyoruz.  Bir şey anlatıyor ama bunu yine öyle nev-i şahsına münhasır yapıyor ki dikkatim anlattığı şeyden çok ona yöneliyor. Sonra bir anda nasıl oluyorsa dikkatim konuşulana dönüyor ve tebessümle dinlediğim pardon daldığım bu konuşmanın birinin ölen bir yakınına dair bir haber olarak yapıldığını fark ediyorum. Tabi benim dudaklar ani bir düzeltme ile y=x²  modundan (kolları yukarı bakan parabol),  y=-x² moduna (kolları aşağı bakan parabol) geçiyor ve traji-komik bir olayın altına imza atmış oluyorum. 


Ve yemekleri ile ünlü bir ülkenin, İtalya'nın iştah kabartan stantındayım.




Moğolistan stantına sadece bu iki tane mantıyı koymuş. İşin sırrını ben anlayamadım doğrusu. Hiç yoktan iyidir demiş olmalılar. 


Peru


Pisco, Peru'nun en ünlü alkollü içkisiymiş ve brendiymiş. Pisco Sour ve Perú Libre gibi kokteyllerin de ana malzemesiymiş



Ve bir Afrika ülkesi olan Mali. Bu stantla ilgili takıldığım şey içeceklerin Bon Aqua su şişelerine doldurulmuş olması. Yani kullanılmış şişelere doldurulmuş. Bu noktada Uğur Dündar'lığım tutuyor ve şişeler ile ilgili endişe duyuyorum.


Belçika


İsviçre



Yarım saat içinde insanlar salonu doldurmaya başlıyor.


Çok çekici görünen bir diğer stant Yunanistan'a ait. Bazı stantları müze gezer gibi geziyorum sanki yiyecek değil, sadece görülmesi gereken şeylermiş gibi. Ama bu Yunanistan'ın stantında böyle olmuyor. Hepsini yiyebilirim!



Beyaz Rusya ve sempatik görevlileri...


Ve çok sempatik Koreliler. Stantta fazla bir şey yok ama olsun. Güler yüzleri yeter! Fotoğraf çektiğimi görünce birbirlerini dürtüp gülümsüyorlar.


Fotoğraf çekme meraklısı olduğumu anladıklarından kapaklarını açıp gösteriyorlar içindekileri. 


İşte geleneksel giysisi "Hanbok" içinde güler yüzlü bir Koreli genç hanım!


Mısır'ın stantı beni biraz şaşırtıyor doğrusu. IWC nin genel toplantısında bizi misafir ettiklerinde bile daha çok şey ikram etmişlerdi. 



Saat on bire geliyor ve iyice kalabalıklaşıyor. Artık ürün bölümüne geçmenin vaktidir!



Grişteki ilk stant Japonya'nın. Nazik ve güler yüzlü bir Japon genç hanım Kimonosu ile görünüyor. Bu arada bu tek parmaklı terlikler için parmaklı çoraplar çok iyi olur öyle değil mi!





Letonya stantı ve Letonyanın güzel kızları...



Rusya'nın meşhur soğan kubbelerinden esinlenerek yapılmış tablolar...



Slovenya


Sene



Danimarka


İsveç


Ay bu bey çok sempatikti. Nereli olduğunu da sordum ama şimdi emin olamadım. Portekiz mi demişti Polonya mı? Balık hafızam unuttu işte!!!


Rusya




Beyaz Rusya


Kanada'nın stantı ben gelene kadar silip süpürülmüş.


Moskova'da her çeşidinin görülebileceği  sınır tanımaz modelli, desenli kürklerden bir kaçı burada satışta.


İşte cennet ülkem Türkiyem'in el sanatları stantındayım. Bu kermeste benim en iyi stant ödülüm Türküye'ye geliyor. İnanın torpil yapmıyorum. Ülkemizin ismini tepeye çok açık, net sağlam bir şekilde asılmaması dışında her şey  diğer ülkelerle karşılaştırınca açık ara fark atıyor. Bayrağı stantların önünden alıp duvara görünür bir şekilde asmaları bir anlamda çözüm oluyor ama insanlardan her bayrağımızı tanımış olmalarını beklemek de doğru olmaz. Umarım bir daha ki kermeste ülkemizin adını yazma konusuna özen gösterip bir adım daha ileri taşıyabilir sorumlular. Bir çok ülke belki de gelirinin bağışlanacak olmasından ya da başka bir takım sebeplerden, stanlarını çok zayıf tutmuşlar.  Bir çok ürün sanki buradaki yerel zincir marketlerden alınmış, kendi ülkesiyle ilgisi olmayan şeylerle doldurulmuş. Bu stantlarda el sanatları ürünlerine, yayınladığım fotoğraflardan da görülebileceği gibi, çok az ya da hiç yer verilmeyebiliyor. 









Moskova Uluslararası Kadınlar Derneği'nin Türkiye Büyükelçiliğinde yapılan toplantısında iğne oyalı yazmaları takıp karşılamışlar misafirlerini görevliler ve bu oyaların her birinin bir anlamı olduğu açıklamışlar. Bu o kadar etkili olmuş ki Türk olduğumu duyan be bu toplantıya giden herkes bana bundan bahsetmişti. Bunun üzerine bu iğne oyalarını burada görünce çok seviniyorum. Çok iyi fikir olmuş bunları da getirmek.


Ben bunlardan Türkiye'de bile görmemiştim Ne güzel fikir yaka iğnesi veya toka olarak kullanılabilir. Bu arada annecim ellerine sağlık iğne oyasından kurdale ile birleştirip örtüler yapmış, ne emek vermişti. Ben de çok meraklı ve hevesli bir çocuk olarak yapmayı denemiştim zürafa diye bilinen modeli. Çok oyalayıcı yapanların ellerine, daha çok gözlerine sağlık. Sabir işi kolay değil! Bu arada bu üç çiçekli iğne oyaları 600 ruble (yaklaşık 30 lira).


Artık iyice kalabalıklaştı burası. Bir şeye bakmak, fotoğraf çekmek aynı anda alışveriş yapmak çok zor. Ama ben pazar sever ve defalarca turlayıcı biri olarak bundan yüksünmüyor ve işimi yapmaya devam ediyorum. Böyle yerlerde, pazarlarda, mağazalarda saatler harcayabileceğim, her stantı, reyonu, tezgahı bir kaç kez turlayıp hemen her ürünü elimden geçirebildiğimden yanımdakilerin sıkılması endişesinden uzak özgürce gezebilmek adına genellikle yalnız gitmeyi tercih ediyorum. Alışverişteki ilk stratejim öncelikle indirimleri takip etmektir.İkincisi ise göz taramasından geçen hemen her ürünü  bir kez elden geçiririm, sonra bu süre içinde kabinlerden dönen şeyler geri gelmiştir, kaçan bir şey olmasın diye ikinci kez de elden geçiririm oradan da bir şeyler bulur, öldürüp alırım ve buna çevremdeki pek çok kişinin bünyesi dayanmaz. Sanırım burada da öyle oluyor ve çok ucuza çok verimli şeyler buluyorum.



Derneğin her organizasyonunda yaptığı çekiliş geleneği burada da devam ediyor. Bilet için kuyruğun çok uzun olduğundan  ve paramı alacak bir çok şey varken kötü şansıma gömmek istemediğimdenbu seferlik es geçiyorum.


İşte çekilişin ödüllerinden bazıları. Ödüller bunlarda sınırlı değil. Uçak biletleri gibi bu fotoğrafta yansıtamadığım ödüller de var  tabi.


Moskova'da da çok sayıda şubesinin bulunduğu bir Fransız kafe olan Le Pain Quotidien'in stantı.


Ve Hindistan stantındayım. Bu stantta en çok ilgi gören şey Hintli hanımların giydiği "Sari"ler.



Belçika


Estonya



Mısır


Finlandiya




Montonegro


Pürolarda da anlaşılacağı üzere Küba!


Sırbistan


Ne sempatikler değil mi? Özellikle üstteki...


İspanya


Madagaskar





Çek Cumhuriyeti






İsviçre


Macaristan


Oooo gezmek iyice zorlaştı. Fotoğraf çekmek ise büyük cambazlık. Neredeyse hemen her fotoğrafın içinde bir kol ya da kafa olduğu için tekrar tekrar çekmem gerekiyor.



Başındaki  "Gele" sini çok beğendiğimi söyleyince hanım başına örttüğü şeyin adını bildiğim için şaşırıyor ve bu aramızda güzel bir diyaloğun vesilesi oluyor.


Bu genç arkadaşlar sanırım Rus. Çok şık ve sempatikler.


Sokak hayvanlarını korumak için çalışan bir sivil toplum örgütünün stantı.


Bu rahip tam bilmiyorum ama kiliselere yardım toplayan bir örgüt için açıldığını tahmin ettiğim bir stantta destek veriyor.


İşte kermesin benim için en çekici stantlarından biri. İyice aradığında ilgi çekici kitapları 30 ruble (1,5lira), 50 ruble (2,5 lira)'ya bulabiliyorsun. İkinci el kitaplar ama çoğunun kapağı açılmamış bile. Buradan bir sürü bebek  ve küçük çocuk kitabı alıyorum.


Sıcak insanların ülkesi Malezya!



Türkmenistan



Nijerya gibi Afrika ülkelerinde yalnış bir genelleme yapmak istemiyorum ama hanımlar genelde asık yüzlerle oturuyor. İnsanlar bakıyor ürünlere onlarda bir hareket yok bu fotoğrafta da olduğu gibi. Kenya'ya yaşamış bir blog arkadaşım  Seyyar Dünyam biraz tembel olduklarından bahsetmişti. Onunla ilgisi var mı diye düşünmüyor değilim doğrusunu isterseniz.




Ne şirinsiniz!!!


Soldaki hanım siz de öyle!!!


Makedonya


Fas




Ukrayna




Ermenistan



Ermenistan'ın stantına bakarken aşağıdaki fotoğraftaki bey bana gözleriniz bizim gözlerimize çok beziyor diyor. Ben de onu komşuyuz, benziyor tabi diye cevaplıyorum. Bey Türk olduğumu duyunca bana pek bir ilgi gösteriyor. Trabzon, Ağrı, Van nerelisin diyor. Erzurum diye cevaplayınca bunu duyduğuna memnun oluyor ve orada çok Rum vardı diyor. Doğru söylüyor. Erzurum adı Arz-u Rum'dan geliyor ki anlamı Rum şehri. O ara orta yaşın üzerindeki bir hanım bir şey söylüyor kızgın kızgın beye. Bey ingilizce bilmiyor, o yüzden tam anlayamadım ama benimle öyle konuşmasını istemediğini söylediğini anlıyorum. Kadını tersliyor, boşver onu gibi bir şey diyor bana. Adımı soruyor. Bu ürünleri kendinin yaptığını ve ürünleri VDNH daki Ermenistan pavilyonunda sattığını söylüyor. Tam dönmüş gidiyordum ki arkamdan sesleniyor "Ayşe" diye. Dönüyorum elinde bir kolye ve "It is a present" diyor ve bana minicik gerçek nardan yapılmış kolyeyi hediye ediyor. Çok teşekkür ediyor, boynuma takıyorum. Aşağıdaki fotoğraflarda boynumda görebilirsiniz onu. Yine tam gidecekken arkamdan tekrar sesleniyor ve aşağıdaki tabloyu gösteriyor. Burası Van diyor, ben çizdim. Biraz da Türk olduğumu söyleyip nabız yoklamak için diyalog kurup oyalandığım bazı ülkelerin stantlarından biri olan Ermenistan standından bu bey insanlık sınavını geçiyor. Tarihte ne olursa olsun bugün onun üzerinde durmadığını ve devlet politikaları ile insanlara empoze edilmeye çalışılan düşmanlığa karşı durduğunu gösterdi bana sevgili Ermeni Komşum. Kaşımız gözümüz, yemeklerimiz, dinlediğimiz müzikler, halk danslarımız, mesafelerimiz birbirine bu kadar yakınken nasıl olur da dost olamaz, dost kalamaz, dost kalmak istemez ve buna izin vermez ülkeler hiç anlamıyorum.



Çin


Kamerun ve yine oturan Afrikalı hanımlar.


Cezayir'in tatlıları bizim mutfaktakilere çok benziyor.


Tunus


Polonya


Bu balonlarla mutu olmak için çocuk olmak gerekmez. Nasıl bir sihri var bu balonun herkesin hoşuna gidiyor! Küçüklükten bilinçaltına yerleşmiş bir şey mi acaba!


Filistin


Sri Lanka


Nijeryalı Hanım ile bir kez daha karşılaşıyorum. Yanındaki hanım da IWC'den tanıdığım bir hanım olunca tatlı sohbetten sonra bir fotoğraf daha alıyorum. 


Kırgızistan



Çocukların kendi elleri ile yaptıkları ürünler yine onların yararına satılıyor.


Nijeryalı başka bir hanım daha!


Her yeri yeteri kadar turladığım, yorulduğum ve acıktığım için ayırdığım para ile yemek bölümüne doğru ilerliyorum. Ama malesef  dönüş yolunda bile gözlerim boş durmuyor ve bir şeye kilitleniyor. Yüksek ökçeli bir ayakkabı formunda bir yağdanlık bu. Çok enteresan. Almazsam olmaz. Aman yemek yersem akşam yalan olacak diyor bu şişeyi alıyorum. Kalan son paramla fazla etrafa bakmadan ne çıkarsa bahtıma deyip yiyecek bölümünde alıyorum soluğu. Oh ne güzel canımın istediği bir şeye param yetiyor ve Nepal stantından soslu tavuk ve hindistan cevizli pilav alıyorum. Ne yazık ki  para suyunu çekiyor ve bir içecek alamıyorum. Artık sabrım kalmıyor ve kendimi performansların sergilendiği alana atıyor, elimi kolumu boşaltıp dinlenirken bir yandan yemeğimi yiyor bir yandan da performansları izliyorum. Endonezya stantında görevli yastık kılıfı aldığım hanımla beraber oturuyoruz ve hanım Endonezya'nın soslu tavuk şişinden ikram ediyor bana. Ona teşekkür edip gülümserken "Onu boşver de şu suyundan bir yudum içsem" diyorum içimden :)))


Nepal halk dansları gösterisi...


Fotoğrafta kutu kutu pense oynuyor gibi görünmüşler, öyle değil mi?


Çin' den Tai Chi Boks gösterisi...


Ve Arjantin'den tangoooo!!!


Salonu ısıtan neredeyse insanları piste çıkaracak, kanı kaynatan bir canlı Kolombiya performansı. Si si si si sinyorrrrrrraaaaaaa. Çok keyifliydi. 




Bu çok yorucu ama benim için bir o kadar da ilginç ve keyifli olan kış kermes güzel anılarla ve kazançlı alışverişle geçip gidiyor. Farklı kültürlerden, renklerden insanlarla bir aradayken yaptığım alışverişden elde edilen gelirin güzel bir amaç için kullanılacağını bilmenin rahatlığı ve kup kuru bir boğazla elim kolum dolu, kana kana su içmek için evimin yolunu tutuyorum.
Başta Dernek Başkanı Nubia olmak üzere (onu sürekli etrafı gezerken, bir şeyler için koştururken gördüm) bu kapsamlı organizasyonu hazırlamakta emeği geçen bütün gönüllülere çok çok çok teşekkür ediyorum.









3 yorum:

Noni dedi ki...

Vay anasını aynı kermesten bahsediyoruz di mi Ayşecim :)
Biz 11 gibi gittik ve bu yemeklerin hiçbirini göremedik, nasıl da silip süpürmüşler, bir daha gidersem sabah erkenden ordayım ;)
Ellerine emeğine sağlık bu arada ;)

nesibe dedi ki...

Süper organizasyon... İstanbul'da yapılanla uzaktan yakından ilgisi yok... Istanbul'daki hem daha dar kapsamlıydı, hemde sanki Türkiye'de yaşayan yabancılara yönelik yapılmıştı. Çoğu standta Türk'ler vardı... Moskova'daki gerçekten görülmeye değermiş.. Resimler ve yazı süper.. Ellerine sağlık canım.

ErdinİVGİN dedi ki...

Tesadüfen aynı kermese bende katıldım. Büyükelçilikten Kader Hanım bizi davet etmişti. Saat 10.30 gibi kermese girdiğimizde otelin o çok büyük vestiyeri tıka basa dolduğundan paltolarımız elimizde dolaşmak zorunda kalmıştık. Öyle güzel fotoğraflar çekmişsiniz ki o kalabalık içinde bazı şeyleri atladığımı şimdi anlıyorum. Türk standından yediğim dolmalar ise nefisti. Hele çay da bulunca iyice keyiflenmiştim. Ayşe Hanım yazınız için teşekkürler.