Bir Başka Çaykovski Klasiği : IOLANTA

Lirik bir opera olan Iolanta, Peter İliç Çaykovski tarafından yazılmış ve seyirciyle ilk kez 18 Aralık 1892 yılında St. Petersbur'da buluşmuş. Librettosu (opera metni) Çaykovski'nin kardeşi  Modest İliç Çaykovski tarafından yazılmış. Maça kızı adlı önemli eserinden sonra bu eserini hazırlayan Çaykovski, kendini tekrar etmiş olmaktan endişelenmiş ama halk bu esere oldukça olumlu tepki vermiş. İki perdelik bu opera yaklaşık iki saat sürüyor.  Rusça olan eserin librettosu, sahnenin iki kenarındaki ekranlarda İngilizce olarak yayınlanıyor. Şimdi biraz da, 15.yy'da Fransa'nın güneyinde geçen etkileyici hikayesine göz atalım genç ve güzel Iolanta'nın.

Kral Rene'nin genç, güzel ve körlüğünden habersiz olan biricik kızı Iolanta, insanlardan uzak, korumalı, bahçeli bir sarayda yaşamaktadır. Babası kızının üzülmesini engellemek için bu eksikliğini ondan saklar ve çevresindeki sadık çalışanlarına ona görmekten, ışıktan, güzelliklerden bahsetmesini yasaklar.
Opera, Iolenta,arkadaşları ve dadısı Marta'nın sarayın bahçesinde sohpet etmeleri ile başlar. Iolanta, kendini çok depressif hissettiğini, geceleri uyuyamadığını anlatmaktadır; bunun üzerine arkadaşları ve Marta şarkılar söyleyerek ve çiçekler getirerek onu neşelendirmeye çalışırlar. Böylelikle rahatlayan Iolanta, uykuya dalabilir. 


Iolanta'nın odasına götürülmesinin ardından Kral Rene, yanında kızının körlüğünü tedavi edeceğini umduğu Faslı bir doktor ile gelir. Bu arada Iolanta'nın dük olan bir beşik kertmesi vardır ve yakında onunla evlenecektir. Babası bu evlilikten önce kızının tedavi edilmesini istemektedir. Gelin görün ki Iolanta'nın nişanlısı bu evliliği istememektedir. Çünkü onun gönlü Iolanta'nın dadısı Marta'dadır. Üstelik Dük, nişanlısının kör olduğunu da bilmemektedir.  Neyse efendim doktor tedavinin ancak Iolanta'nın hastalığını bilmesi ve tedaviyi istemesi koşuluyla gerçekleşebileceğini ve başarılı olabileceğini söyler.



Kızına kör olduğunu söylemek istemeyen kral bunu kabul etmez ve  durumdan endişelenir. Doktorla birlikte dinlenmek için saraya çekilirler.  Onlar gittikten sonra bahçe nihayet sakindir. Iolanta'nın nişanlısı, bir kont arkadaşı ile gezerken nereye geldiklerini bilmeden saraya gelirler. Bu kadar uzak ve ıssız bir yerde gördükleri bu güzel bahçeden çok etkilenir ve bir yolunu bulup bu sakin bahçeye girerler. Dük hiç tanımadığı bir kızla yakında evleneceği için çok mutsuzdur ve burada arkadaşına bu konuyu açar. Onun gönlünün çoktan başkasına,  Marta'ya ait olduğundan bahseder. Bu sırada Iolanta sarayın balkonunda gözükür ve Kont onun güzelliğine vurulur. Iolanta, beylerin sesini duyar, onları ağaçların altında dinlenmeye davet eder ve şarap ikram etmek ister. Dük bundan hoşlanmaz, endişeli ve şüphecidir. Arkadaşını gitmek için ikna edemez. Iolanta'nın güzelliğine çarpılmış olan Kont, Iolanta'nın davetini kabul eder. Dük gider, Kont bahçede Iolanta'yı bekler.


Iolanta geldiğinde Dük gitmiştir ve Kont ona ondan çok etkilendiğini söyler, bu buluşmanın anısına ona bir kırmızı gül vermesini ister. Bunun üzerine Iolanta ona bir gül verir, fakat bu gül beyazdır. Kont bir şeylerin normal olmadığını anlar. Bir demet gül toplar ve Iolanta'ya demette kaç tane gül olduğunu sorar. Iolanta Kont'tan saymak için çiçekleri ister (hikayenin burasında Kont'un yaptığı da hiç oldu mu şimdi! Görüp görmediğini anlamanın başka hiç mi yolu kalmamış?) ve Kont böylelikle Iolanta'nın kör olduğunu anlar. Iolanta'ya ışıktan ve aşktan bahseder. Dünyanın güzelliklerini anlatmaya başlar.




Kont, Iolanta'ya dünyanın güzelliklerini anlata dursun, Kral'ın sesi duyulur. Kral önde, doktor ve çalışanlar arkada bahçeye gelirler ve kızının eksikliğinin öğrendiğini görür.  Onun mutsuz olmasından çok korkar ve nasıl yardım edeceğini bilemez. Sonunda kızına doktorun tedavisinden bahseder. Iolanta tedavi konusunda istekli değildir. Babasına bu haliyle de mutlu olduğunu açıklamaya çalışır. Doktor ise tedavinin işe yarayacağı ile ilgili tüm umudunu kaybeder. Babası, kızını körlüğünden haberdar ettiği için Dük'e çok kızgındır ve eğer kızı göremezse onu idam ettireceğini söyler. Bunun üzerine Iolanta,  babasına Kont'a olan aşkını anlatır, onun ölmesini göze alamaz ve tedavi olmayı kabul eder. (Bu resimleri Bolşoy'un resmi internet sitesinden aldım. Temsillere göre kast da değişebildiğinden buradaki iki bayan da Iolanta'yı canlandırıyor. Kafanız karışmasın.)



Arkadaşını bahçede yalnız kalmasından endişe eden Dük, olası kötü bir duruma karşı silahlı şövalyelerini de alır ve arkadaşını kurtarmak için saraya gelir. Bahçede Kral Rene'yi görünce oldukça şaşırır. Kont, Iolanta'nın arkaşadının beşik kertmesi olduğunu anlar ve Dük'ten Kral'a Marta'ya aşık olduğunu itiraf etmesini ister. Bunun üzerine Kral gerçeği öğrenir ve Iolanta ile Kont'un evlenmesine razı olur. Bu arada tedavisi biten Iolanta artık görebilmektedir (Iolanta'nın aşık olduğu adamla tedavi sonrası karşılaşması da hoşuma giden sahnelerden biri oluyor). Ve böylelikle oyun mutlu sonla biter ve alkışlamaktan insanın elleri şişer. Şimdi biraz da oyun sonrası alkış sırasında çektiğim resimler.













Bu güzel eseri seyrettiğim ve Çaykovski'nin duygusal müziğiyle bir kez daha buluştuğum için mutlu oluyor ve bir sonra ki buluşma için şimdiden sabırsızlanıyorum.

Bolşoy Tiyatrosu ile ilgili diğer yazılarım:

Bolşoy'un da Benim de Sezon Finalim: Fledermaus 
Uyuyan Güzel'i Sahneden Değil, Bolşoy'da Salondan İzliyorum
Bolşoy Kremlin Sarayı Tiyatsosu'nda Bir Don Kişot Gecesi
Bolşoy'da Tosca'ya Gittim, Gördüm, Beğendim
Büyük Buluşmanın Vakti Artık Belli :07.07.2010
Gidemedim, Gidemedim Bolşoy'a Gidemedim


Kaynaklar:


Hiç yorum yok: