Buz pateni aktivitelerimin başlamasıyla bu olaya ciddiyetle el koyuyorum ve bir an önce ayağımı bir sağdan bir soldan atarak kayabileceğim günlere ulaşmanın hırsıyla kendimi buzlara bırakıyorum. Daha doğrusu bu motivasyonla evden çıkıyorum. Patenler sırtımda Gorki Park'ın buz pistlerine dönüşmüş sokaklarında kaymak üzere rotamı Park Kültür Metro İstasyonu'na çeviriyorum. Hedefe bir durak kala aktarma yapacağım Oktyabrskaya İstasyonu'na vardığımda tamirat nedeniyle geçişin kapatıldığını öğrenip bir offffffffffffff çekiyorum. Geri dönüp başka bir noktadan aktarma yapmak bana rahat yarım saat kaybettireceğinden içimdeki "Dora" canlanıyor ve yanımda Bugs olmadan kendime yardıma koşuyorum. "Nasıl olsa bir istasyon var. Park elbet buraya yakın bir yerdedir." deyip herhangi bir yerden yeryüzüne çıkan köstebek gibi başımı çıkarıp etrafa göz atıyorum. Hiç tanıdık gelmiyor. Öğrendimin ender ama muteber Rusça kelimelerden biri olan "Gde" (nerede) kelimesi yine vazifesini yerine getiriyor. Cevabını anlamasam da beden dilinden faydalanıp sağda mı solda mı, ileride mi geride mi olduğunu anlıyorum. Az gidip uz gittikten, karlı yollar aştıktan sonra yolun karşı tarafında görüyorum parkı.
İşte bu, planladığım güzargahtan daha kolay erişilebilir bir güzergah olduğundan keşifin başlangıcı oluyor. Karşıya geçmek için bir alt geçit ararken sağda bir bina, önündeki heykellerle dikkatimi çekiyor. Bahçenin içinde ise etrafa serpiştirilmiş bir çok heykel görüyorum. Bahçe duvarında da Sanat Müzesi yazısını görünce de içeri girip keşif yapmamak için hiç bir nedenim kalmıyor. Patenler sırtımda neye niyet neye kısmet deyip giriyorum bahçeden içeri. Bahçede bir grup çocuk var belli ki sınıfça gelmişler, ördeğin arkasındaki yavrular gibi sıra sıra gidiyorlar. "Bende gelişmiş yavru olarak sırt çantamda var nasıl olsa en arkaya mı takılıp girsem içeri acaba?" derken başka bir kapıya yönlenen gençler görüp onlara takılıyorum. Bu arada çok sevimli kaplanmış arabalar sıralanmış girişte. Keşifin ikinci kısmında kendimi Park İskusstv(Парк искусств)'ün içindeki Sanat Müzesi (ART Музеон)'nde buluyorum. (http://www.muzeon.ru/)
Karda kışta kayarken üşümeyim diye ne bulduysam giydiğimden tipim vestiyere montu verdikten sonra biraz deşifre oluyor ama boşverrrrrrrr kimin umurunda.... İçeri girdikten sonra buraya sergi ve fuar salonu demenin daha doğru olacağını görüyorum. Girişte resim zevkime uyan resimler karşılıyor beni. Bir şeyin olduğu gibi kağıda aktarıldığı resimlerden hoşlanmıyorum. Bunların çok muhteşem örneklerini burada çeşitli müzelerde çok kez gördüm ve hayranlıkla "Nasıl yani, portrelerde bakışlardaki anlam bu kadar güzel verilebilir mi ya da bir elbisenin dantelleri bu kadar gerçekçi ve detaylı çizilebilir mi?" ve daha bunlara benzer pek çok şaşkınlık yaşadım. Bu tip resimler barok tarzında yapılmış oluyorlar sanırım. Karakterlerin sanki bir tiyatro sahnesinde durur gibi oldukları ve olabildiğince çok detayın verildiği (elbiselerin malzemesi, kıvrımları gibi), bir mumla bir odanın aydınlatılabildiği ışık gücünün çok etkin olduğu resimler. Ama hiçbirini alıp eve götürmek istemedim. Ben daha çok hayal gücünün önde olduğu fantastik, sürrealist resimlerden hoşlanıyorum. Oturup onları seyretmek, çözmeye çalışmak, resim içinde resim bulmak, uyandırdığı duyguları düşünmek çok keyifli.
Burada alıp eve getirmek istediğim bir kamyon resim buluyorum. Bu resimler içimi o kadar coşturuyor ki Cin Ali bile çizemeyen biri olarak belki bir gün ben de çizebilirim ümidim canlanıyor yeniden ve Haftanın En'lerine bir de Haftanın Resmi'ni eklemeye karar veriyorum. Sergide bazı ressamlar stantlarda duruyor ve eserlerini beğendiğim ikisi ile tanışıyorum. Onlar İngilizce bilmez, ben Rusça. Allahtan evrensel bir dil, beden dili var. Tarzan gibi Rusça lisanına beden lisanı da eklenince eserleni çok beğendiğimi anlıyorlar. Aşağıda sevdiğim bazı resimleri sizinle paylaşıyorım. Kimbilir belki sizin de hoşunuza gider bazıları!
Resimlerin dışında değişik materyallerden yapılmış ilginç objeler de hayli ilginç. Bunların arasında işlenmiş ağaç gövdeleri, koli kartonunun delinerek üzerine kağıt kaplamaları, boya kullanılarak yapılan çalışmalar ve çeşitli metallerden yapılmış objeler yer alıyor.
Tanıştığım Gürcü bir genç sanatçının fazla tablosu olmamakla beraber sitilinden hoşlanıyorum. Ayrıca değişik malzemelerden yapılmış hayvan objeleri, duvar süsleri çok şirin ama oldukça pahalı. Soldaki resimin alt tarafında gördüğünüz yan yana duran üç tane meyve desenli duvar süsünün tanesi yaklaşık 150 TL.
Müzede ayrıca hediyelik eşyaların satıldığı küçük dükkanlar var. Bu gezinin beni en mutlu eden yanlarından biri de fotoğraf çekme ile ilgili bir kısıtlama olmaması oldu. Bu şekilde sevdiğim parçaları sizlerle paylaşma fırsatı bulabildim. Bu günün hatırası olması için iki buzdolabı magneti alıp geziyi tamamlıyorum.
Dışarı çıktığımda hava çoktan kararmış olduğundan parkta kayma planı ertesi güne sarkıyor.Keyfim yerinde akşama ceplerimde eşime anlatacağım güzel hikayelerle eve dönüyorum ve annemin dededen kalma meşhur atasözlerinden birini hatırlıyorum. Müzeye hasbel kader gelişimi bu sözlerinden birine uyarlarsam "Kurban olayım tamire geldi sürdü müzeye." olarak en iyi şekilde tarif etmiş olurum sanırım.
3 yorum:
Bende bu binayi hep goruyordum kac defa yolun karsisindan gecip goruyordum ve merak ediyordum ama bi turlu gidememistim gercekten cok guzelmis bu arada fotolarda cok guzel elina saglik canim
Çok güzel... Tam senlik bir iş olmuş... Resimler gerçekten müthiş.. Süpersin...
Resimler harikulade,soğuk havalarda bu azmine hayran kaldım:)yeni serüvenlerini bekliyorumm öpüyorum çook
Yorum Gönder