Thanks to Phoebe Taplin for this trip
Uluslararası Kadınlar Derneği'nde tanıştığım arkadaşımın tavsiyesi ile tanıştım Phoebe ile. Phoebe, Moskova ve çevresinde geziler düzenleyen İngiliz bir hanım. Gezi listesinde yer alan Sergiev Posad , Rusya'yı keşfet derslerinde tanıtılan, Moskova'nın 70 km kuzeydoğusunda bulunan Golden Ring şehirlerinden biri. Buluşma yerimiz Komsomolskaya'daki Yaroslavsky Tren Garı. Phoebe ve grupla tanışmak için heyecanla yola düşüyorum. Klin'e yaptığım olaylı tren yolculuğundan(Çaykovski'nin Evinde Rüya Gibi Bir Gün'de yazımda anlattığım) sonraki ilk tren yolculuğum olduğu için biraz tedirginim ama yolculuğun bir saat kadar süreceğini duyunca rahatlıyorum. Grup on dört kişi ve içlerinde daha önceden tanıdığım iki kişi ile karşılaşıyorum. Trene biniyoruz. Phoebe yolculuk sırasında etrafı bize tanıtıyor. Ulusal Park ve çay yapılan ünlü kasabayı geçiyoruz. Tabi tren her zamanki gibi şenlikli. Satıcıların biri gidiyor, biri geliyor. Çorap, cips, çikolata, Rus pazarlarında görmeye alıştığımız tamirat setleri, tornavidalar, pil, kalem, temizlik bezleri, Rus tarihi kitapları.... Yani anlayacağınız var da var. Bu arada satıcıların tavrı çok garip. Sanki satmaya değil de sadece göstermeye gelmişler. Aman işimi bitirip de kaçayım şeklinde, ezberledikleri cümleleri bir solukta sanki orada hiç yolcu yokmuş gibi kendi kendilerine söyleyip aynı seramoniyi tekrarlamak için hemen vagon değiştiriyorlar. Bu arada tam resimlik bir teyze giriyor vagonumuza.
Ne sattığını neyi pazarladığını anlamıyoruz ama tipi tarzı hayli enteresan. Tipik bir köylü teyze ama başında bir güvercin taşıyor. Elinde bir gazete, gazetede de onun resmi var. Teyzem çok neşeli ve çok da hızlı. Gruptaki hanımlardan birinin kocasına evlenme bile teklif ediyor. Gelen gidene bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum. Sergiev Posad'da bizi Phoebe'nin Amerikalı bir arkadaşı karşılıyor. Ne ilginç hayatlar işte. Dünyanın diğer ucundaki kıtadan bu küçük, kendi içine kapalı bu kasabaya gelip hayatını burada kurması ne ilginç değil mi? Trenden indikten sonra sağa dönüp yolu takip edince bir süre sonra manastır tüm güzelliği ile karşılıyor sizi. Sergiev Posad, Ortodoks dininin önemli merkezlerinden biri. Moğollara karşı yapılan bir savaşta, savaşın Rahip Sergi tarafından yapılan dualarla kazanıldığına inanılmış ve şehre bu azizin adı verilmiş. Hala Aziz Sergi'ye sayglarını sunmak isteyen insanlar hala Rusya'nın her yerinden Sergiev Posad'a geliyormuş. Saygılarımı sunmak için değil de mimari ve kültürel güzelliklerini görmek istediğim bu manastıra doğru devam ederken yol üstünde çok küçük beyaz bir yuvarlak bir taş binaya rastlıyoruz. İçeri girince ortada küçük bir şadırvan var. Hikayesini çabama rağmen öğrenemediğim kutsal bir su akıyor şadırvandan. İçeride dinsel öğeler satılıyor. Buradan çıkıp manastıra doğru devam ederken bir çok dilenciye rastlıyoruz. Dilenciler çingene. O karda kışda bebeklerini kucaklarına alıp dileniyorlar ya da çocuklar peşinden koşup kolundan çekiştirip para istiyorlar. Resimde gördüğünüz çocuk da onlardan biri. Manastıra ulaştığımızda sanırım bir turist grubu olmamızdan normalde ücretsiz olan giriş için görevli bizden para almak istiyor. Daha önce gelip de para vermeden giren grup liderimizin ısrarlı görüşmeleri sonuç veriyor ve para vermeden içeri giriyoruz. İçeride kendimi bir film setinde gibi hissediyorum. Kiliseler, müze, hediyelik eşya binaları ve bana en ilginç gelen şeylerden biri olan, yerlere kadar siyah etekler giymiş üçerli dörderli gezen rahipler. Ne olurdu bana bir fotoğraf makinesi firması sponsor olsaydı ya!!! (Kendi makinama sahip olmama çok az kaldı. Yakında çok daha renkli ve içerikli bir blog göreceksiniz). Öncelikle 150 Ruble (yaklaşık 7,5 TL) giriş ücretini ödeyip Rus dinsel sanatının değerli örneklerini bulunduğu müzeyi geziyoruz. Burada bir çok el yazması eser var. Müzenin hemen yanındaki kiliseyi de gezdikten sonra farkediyorum ki gruptakiler de kiliseyi turist gibi geziyor tıpkı benim gibi. İstavroz çıkaranı hiç görmedim mesela. Bahçede gezinen rahiplerin arasından hediyelik eşya mağazasını da geziyoruz. Burada "Geleneksel Rus El Sanatları" yazımda yer alan ürünlerin çoğunu bulabilirsiniz. Fiyatlar çok uçuk değil. Alınabilir cinsten. Resimde gördüğünüz mavi soğan başlı (sanırım kilise) yapıya giriş izni olmadığından giremiyoruz ne yazık ki: Manastırın içindeki kantinden yiyecek içecek elıp alıp biraz dinlenip karnımızı doyuruyoruz. Ben herkesin bir çırpıda aldığı unlu mamullere sanki muzedeki eserlermiş gibi bakıp sadece kahve alabiliyorum. Neyse ki yanımda getirdiğim çikolatalı bisküviler var da onlarla karnımı doyuruyorum. Manastırdan çıkışta pazarı ziyaret ediyoruz. Burada da Rus el sanatlarının çok güzel örnekleri satılıyor. Özellikle şallar ve eşarplar çok güzel. Ayrıca buranın diğer ünü de Matruşka bebeklerinin ilk çıkış yeri olması. Sanırım burada bir oyuncak müzesi varmış. Onu da artık eşimle yapacağım özgür gezimizde keşfederiz. Grupla gelince ancak bu kadar oluyor. Hareketli geçen gezimiz, trendeki hoş sohpetin ardından sonlanıyor. Phoebe ile tanıştığım için kendimi şanslı hissediyor bir sonraki organisazyonu iple çekiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder