Moskova'nın Kısa Kara kışları ve Uzun Beyaz Geceleri


Moskova'da illahlah dedirttiren soğuk ve kısa kış günlerinin gitmesi, sıcak ve uzun günlerin de habercisi oluyor aynı zamada. -25 leri yaşadığım buradaki soğuğun bir başka olduğunu ilk kez  burnuma bir şeylerin battığını hissettiğimde anlamıştım. Evet,  kışın soğuktan nemli burnumun kılları donuyor ve batıyordu. Soğuğun gözle görülür bir etkisi de saçlarımın donmasıydı. Evet yanlış duymadınız saçlarımın donması. Bir gün arkadaşımın saçına badana boyası gibi bir şey süründüğünü düşünüp uyardığımda bir bakmıştık ki aynı şey hepimizde var. Ne ilginç bir tecrübeydi benim için!  Bir diğeri ise yarım litrelik pet şişede aldığım kolanın içene kadar donması olmuştu (böyle soğuk bir günde dışarıda kola içmekle ne işin vardı demeyin, o da özetle yeni bir yere gidip gezdiğimde "Bir kola açtım, gezdim." cümlesi ile ilintili bir anının en zor koşullarda bile yaşatılmasına dair bir şeydi). Düşünün büfelerdeki satıcılar içeceklerin donmasını engellemek, yani daha sıcak tutmak adına kullanıyorlar buzdolabını, soğutmak için değil!
Yerden karın 4-5 ay kalkmadığı bu kış aylarında kesici soğuğun yanında, günlerin bir de kısa olması insanın dengesini sarsıyordu.  Sabah saat yedi gibi, zirifi karanlıkta pencereden eşimi işe uğurlarken, soğuk hava nedeniyle pencereden başımı ve elimi o baktığında hızla çıkarıp selamlayıp yine aynı hızla çekip içeri girdiğimde ne yapacağımı bilmez bir durumda kalışım mesela. O karanlıkta ne yapılır ki! Sanki gece yarısı uykun kaçmış da bir şeylerle meşgul olmaya çalışıyorsun gibi. Saat dokuzu yani havanın aydınlanmasını bekleyene kadar artık ne mücadeleler...  Benim yapabildiğim şey o saatte kitap okumaktı. O karanlıkta yapabiliceğim bir o var gibi geliyordu çünkü. Ama bunun da olumsuz sonuçları olabiliyordu. Bir türlü aydınlanmayan havada oku oku nereye kadar! Yok eğer kendimi tutamayıp uyuduysam da gün gitti diye üstüne bir de hayıflanmalar! Haydaaa bak saat 11 olmuş. İşte bu kötü haber, çünkü yaklaşık 4 saat sonra hava tekrar kararacak. Dışarı eğer on iki hadi bilemedin en geç bir gibi çıkmamışsam artık çıkmama gerek kalmamış gibi geliyordu. Çünkü akşama şunun şurasında ne kalmış oluyordu ki!  Ama hep kötü sonuçları da yok kara kışın. Bunlardan biri, şehir hiç olmadığı kadar romantik oluyor bu mevsimde. Unutamadığım en romantik ve büyülü an, bu şehirde karlar altında Kızıl Meydan'da geçiyor benim kişisel tarihime. Aslında itiraf etmeliyim ki soğuk kış şartları ne kadar zor olsa da o benim burada oluş amacımı destekliyor. Yani demek istiyorum ki burada oluş amacım farklı coğrafyalar, farklı ilkimler, hayatlar, kültürler tanımak olduğundan, her sabah uyandığımda duyduğum karı kazıyan kürek sesleri eşliğindeki kısa günlü kışlar bana tam olarak istediğim farklılığı sunuyor. Keza yazları da öyle. Soğuk ve üstüne bir de kısa olan günlerden sonra yaşadığımız bu uzun ve sıcak yaz günleri (bu yıl şansıma yaz 1920'den bu yana yaşanan en sıcak yaz, kış da 1940'lardan sonra Moskova'da yaşanan en soğuk kış olmuş ) adeta kemiklerimizi ısıtıyor ve kısa kış günleri ile karşılaştırdığımızda bir kaç günü bir günde yaşamış olma hissi veriyor. Yatsının saat 00:30 gibi ,sabahın da 2:50 gibi olması hiç yaşamadığım bir başka şeyi tecrübe etmeme fırsat veriyor. Bir türlü hava kararmıyor. Bunun sayısız avantajı var tabi ki enerji tasarrufundan başlayıp, geç saatlere kadar korkusuzca dışarıda olma özgürlüğünün elinizde olması gibi. Tabi bunun yanında havanın kararmaması ile eksikliğini hissettiğiniz şeyler de oluyor. Bir yere gidip akşam saat dokuz-on gibi gibi eve dönerken metrodan çıkışta havayı artık kararmış olarak bulacağımı hissediyorum bilinç altımda. Bunu böyle hissettiğimi de metrodan çıkışta hala etrafın aydınlık olduğumu gördüğümde  ayrımsıyorum. Bu uzun yaz gecelerinin en enterasan olan yanlarından biri benim için uyku vakti yatağa gitmenin tuhaf gelmesi. Hava kararmadıkça insanın uykusu gelmiyor ve  kendini yatmaya hazırlamak da mümkün olmuyor. Havanın kararmasından yaklaşık yarım  saat kadar sonra uyumaya gitmek aradaki süre çok kısa olduğundan adaptasyonu engelliyor ve saatin söylediğinin aksine daha yatma vakti gelmediği konusunda bünye direniyor. Bir de buradaki çocukları ve evebeynlerini düşünüyorum uyku vakti gelince ne yapıyorlar diye. Akşamları çocukları yatağa göndermek ne zor olsa gerek. "Haydi bak geç oldu hava karardı, yatma zamanı geldi" de denmez ki saatten anlamayan küçük çocuğa.  Nasıl açıklayacaksın ki o yaştaki çocuklara yatma vaktinin geldiğini. Daha gündüz niye yatıyorum diye itiraz etmezler mi!  Eğer başarıp da çocuğu akşam dokuz on gibi yatağa gönderebilmişlerse uyandığında hava çoktan aydınlanmış olduğundan dolayısıyla çocuk geceyi hiç görmüyordur. Ne ilginç değil mi? Ya düğün törenlerine ne demeli. Ne havai fişekler patlıyor düğünlerde çiftin gelişini ya da nikahın kıyıldığını bildiren, ne de mumlar yakılabiliyor. Romantizm yazları bu şehri terk ediyor anlayacağınız. Bir diğer handikap da konserlerde. Bir süre önce gittiğim açık hava konserinde sahnedeki grubu izlerken sanki daha asıl konser başlamamış gibi geliyor ve havaya giremiyorum. Zaten tanımadığım grubun çerez grup olduğunu düşünüp (izleyicilerin hep bir ağızdan şarkılarına eşlik etmelerine rağmen), assolistin biraz sonra, yani hava kararınca, sahne ışıklarıyla görüneceğini beklerlen bitip giden konser ve nasıl yani bitti mi hani daha... eee... deyip de kalan ben! İstanbul'un büyülü yaz gecelerinin büyülü konserlerini düşünüp iç geçiriyorum.
Sizinde bu konudaki tecrübelerinizi ve düşüncelerinizi duymak beni çok mutlu edecek. Paylaşmanızı heyecanla beklediğimi bilmenizi isterim.
Bu uzun günleri burada olup göremeyenlerle paylaşmak için havanın kararma sürecini resimlemeye karar veriyorum ve en uzun gün olan 21 Haziran'dan sonraki ilk cumartesi günü başlıyorum çekmeye.  Bu arada neden mi cumartesiyi bekledim? Tabi ki ertesi günü iş olmadığından kararmasından aydınlanmasına kadar bekleyip çekebileceğimi düşündüğümden.  Tabi sonuç çocukluğumuzda ablalarımla önemli günlerden önce sabahı beklemeye çalışmalarımız gibi sonuçlanıyor yani havanın aydınlanmasını göremeden daha fazla dayanamıyor ve uyuyorum. Süreci o gün değil ondan bir kaç gün sonra gece havanın aydınlanma saatinde tesadüfen uyanıyor ve neyse ki yarı uykulu da olsam fotoğraf çekmeyi unutmuyorum.

20:30

21:21
21:51
22:09
22:28
22:33
22:55
23:10
23:22
23:40
23:55
00:24
02:47

Her durumdan, koşuldan tadlar yakalayabileceğimiz günleri yaşamamız, onlarda buluşabilmemiz ve aydınlık günleri ve geleceği yeni nesillere bırakabilmemiz dileğiyle...

5 yorum:

Bay Klavye dedi ki...

Muhteşem bir yazı, şahane bir anlatım :)

Nesibe dedi ki...

Süperrrr resimlerinle ve süper anlatımınla beyaz geceleri bize de yaşattın canım... çok sağol

Funda dedi ki...

yazını çok beğendim:) beyaz geceler ancak böyle güzel anlatılabilir.bende beklerim sevgiler..
http://hayatimyolculuk.blogspot.com.tr/

Ayşe Gençer Memiş dedi ki...

Çok teşekkürler, Bay Klavye, Nesibe ve Funda Çtlbş. Sevgiler...

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.