rki
Moskova Uluslararası Kadınlar Derneği'nin Mimari Yürüyüş Grubu her cuma çoğunlukla sokak sokak ya da bir mekanı (elçilik binaları, müzeler, saraylar, konaklar gibi...) ziyaret ediyor ve her hafta gruptan bir kaç kişi bu gezilerin organizasyonuna yardımcı oluyor. Bu hafta korkunun ecele faydası yok deyip grup liderinin de telkini ile yürüyüşü organize edenlerden biriyim. Mıntıkamız Tverska Caddesi(Тверская улица)'nin bir bölümü. Daha önce yaptığımız keşif ve deneme gezilerinden sonra bugün artık grubu gezdirmeye hazırız. Buluşma yeri Puşkinskaya Metro istasyonu, Mac Kafe. Bu arada Mac Kafe demişken İstanbul'dan farklı olarak burada bazı Mc Donalds'ların yanında aşağı yukarı Starbucks konseptinde Mac Kafe'ler var. İşte bunlardan biri bizim buluşma yerimiz oluyor. -15 derecede yaklaşık iki saat sürecek yolculuğumuza katılım fena değil. Sekiz kişi başlıyoruz yürümeye.
Thanks to Jane and Moria for this walking
Moskova Uluslararası Kadınlar Derneği'nin Mimari Yürüyüş Grubu her cuma çoğunlukla sokak sokak ya da bir mekanı (elçilik binaları, müzeler, saraylar, konaklar gibi...) ziyaret ediyor ve her hafta gruptan bir kaç kişi bu gezilerin organizasyonuna yardımcı oluyor. Bu hafta korkunun ecele faydası yok deyip grup liderinin de telkini ile yürüyüşü organize edenlerden biriyim. Mıntıkamız Tverska Caddesi(Тверская улица)'nin bir bölümü. Daha önce yaptığımız keşif ve deneme gezilerinden sonra bugün artık grubu gezdirmeye hazırız. Buluşma yeri Puşkinskaya Metro istasyonu, Mac Kafe. Bu arada Mac Kafe demişken İstanbul'dan farklı olarak burada bazı Mc Donalds'ların yanında aşağı yukarı Starbucks konseptinde Mac Kafe'ler var. İşte bunlardan biri bizim buluşma yerimiz oluyor. -15 derecede yaklaşık iki saat sürecek yolculuğumuza katılım fena değil. Sekiz kişi başlıyoruz yürümeye.
Bolşoya Bronnaya Caddesi (ул. Бол. Бронная)'den başlayıp Sitinskiy Sokağı (пер. Сытинский)'na dönüyoruz. Burada sokağın sol tarafında 5 numarada 1806'da inşa edilmiş varlıklı Syetin ailesi'ne ait olan kırmızı ahşap binaya varıyoruz. O dönemde bir tanesi aynı avluda servis işleri için kullanılan ki o bina hala yerinde bir kaç bina daha varmış o arazide. Bu yapı, 1812 yılında Napolyon işgali sırasında Moskova çapında çıkarılan korkunç yangından kurtulan bir kaç ahşap yapıdan biri olma özelliğine sahipmiş. Binanın sadece sokak zeminini gören aşağıdaki fotoğrafta da dikkatli bakıldığında fark edilen bodrum odaları var. Klasik olup tamamen simetrik olan bu bina, dört sütunlu bir girişe ve geniş pencerelere sahip. Büyük yangından sonra ev restore edilmiş ve pencerelerin üzerine imparatorluk stilinde (Empire Style) alçı süslemeler eklenmiş. Bu süslemelerinin büyük bir kısmı düşmüş ve yapının gerçekten ciddi bir restorasyona ihtiyacı var.
Bu da güzel balkonları ile yürürken gözüme çarpan zarif bir bina.
Aynı sokağı devam edip Malaya Paleşevskiy Sokağı (пер. Мал. Палашевский)'na varıyor ve bu pembe bina üzerine konuşuyoruz. Binanın numarası yok ama sokağın ilerleyen kısmında ve solda. Mimarlar V. Ginsburg, Y.Filler, Y. Lebedev ve I. Zaharov tarafından 1989 yılında Lenin Politik Savaş Akademisinin yemek salonu olarak yapılmış ve Avrupa'daki post modernist hareketin formlarını taşıyan bir kaç binadan biriymiş. Ben bunu pek anlayamadım neden öyle ama işin üstatları anlamıştır sanırım. Söylenilene göre binanın cephesinde bir zamanlar şimdi yerinde olmayan geometrik resimler ve büyük ölçekli grafikler varmış. Cephedeki diğer bir ayrıntı ise binanın üst katındaki dairesel pencere yani alınlıkmış.
İşte şimdi de sıra benim tanıtacağım üç yapıdan biri olan Sytin'in Matbaası'na geldi. Bina şu anda restorasyon çalışmaları yapıldığından görünmüyor ama sorun değil. İnternetten edindiğim binanın yapıldığı günden bugüne gelişine kadar geçen süre içindeki değişimlerini gözler önüne seren fotoğraflarla dünü ve bugünü arasında bir yolculuğa başlıyoruz.
Simdi anlatacağım şeye eminim pek çok kişinin inanası gelmeyecek. Çünkü ben hala bile inanamıyorum. Aşağıda gördüğünüz fotoğraf üst fotoğraftaki binanın Tverskaya Caddesi (Тверская улица) genişletilmeden önceki döneminde çekilmiş. Kızıl Meydan'a inen bu caddenin Stalin döneminde Moskova'nın en önemli ve yoğun caddesi olacağına kanaat getirilmiş ve o dar cadde üzerindeki binalarla birlikte yaklaşık elli metre geriye doğru kaydırılması ile genişletilmiş. Evet doğru duydunuz. Binalar taşınmış. Cadde, 16.yüzyıla kadar hanların ve daha çok demircilerin olduğu bir caddeymiş. Daha sonra soyluların ve tüccarların buraya taşınması ile bölge popülerleşmiş ve ardından da bölge, çok kiliseye ve manastıra ev sahipliği yapmış. Daha sonraları St. Petersburg'dan Moskova'ya gelenlerin ana gezi rotası olmuş. 19. yüzyılda ise bir ticaret merkezine dönüşmüş. Çok sayıda kilise, konak, apartman yapılmış; zamanla restoranlar açılmış ve seyyar satıcıların mekanı olmuş burası.
Moskova komünist dünyanın başkenti olunca da Moskova'nın kalbi olan bir noktanın ziyaretçilerini olumsuz bir ilk izlenim yaratacağına inandıkları dar bir cadde ile karşılamak istememişler. Bir çok eski binayı, kiliseyi, manastırı yıkıp bir kısmını ise ötelemişler ve onlara Klasik Stalin stilinde yenilerini ekleyerek daha geniş ve daha düz bir caddeye çevirmişler Tverskaya'yı. Aşağıdaki fotoğrafta görülen elektrik direği ile bina arasında kalan cadde şu anda altı şeritli geniş kaldırımlı bir caddeye dönüşmüş durumda. Bu fotoğraf yukarıdaki fotoğrafın yıllar öncesinde çekilmiş hali.
Sytin'in matbası da zaman içinde yapılan değişiklerden nasibini almış. Binaya taşınmadan önceki dönemde bahçe duvarı yapılmış, birinci kata dışarıdan bir merdivenle eklenmiş.
Daha sonra ikisinden de vazgeçilmiş. Bina en zarif haline bürünmüş.
1935 ve 1990 yılları arasında Gorky Caddesi (улица Горького) adı verilen Tverskaya Caddesi'nde tam 22 taş bina, caddeyi genişletmek adına yer değiştirttirilmiş. Grup liderimizin binaların kaydırılması ile ilgili anlattığı ve hala inanasımın gelmediği şey, bir gece insanlar uyurken sessizce binalarının kaydırıldığı ve sabah uyandıklarında yoldan yaklaşık 50 metre uzakta olduklarını fark etmeleri oluyor. Anlatılana göre bu işlem öyle sessiz sedasız yapılmış ki yataklarının baş ucuna koydukları sular dahi dökülmemiş. Şehir efsanesi gibi gözüküyor öyle değil mi? Bunu şöyle becerdikleri anlatılıyor efendim. Mühendisler önce çelik çerçevelerle binayı güçlendirmişler. Sonra binayı keserek temelden ayırmışlar, binanın altına çelik tekerlekler koymuşlar ki bazılarında bu tekerleklerin sayısı 200'ü bulmuş. Sonra binalar yavaşça bu tekerlekler üzerinde hareket ettirerek yeni temelinin üzerinde oturtmuşlar. Kulağa çok çılgınca geliyor öyle değil mi?
Şimdi gelelim bizim Sytin'in matbaasının hikayesine. Bu bina ilk kez 1802 yılında yapılmış. Sahibi bir çok kez değişen bina, 19.yy boyunca bir kaç kez yeniden inşa edilmiş. 1904'de ise bizim ünlü yayıncımız Ivan Sytin, bu binayı kiralamış ve çok kısa süre sonra da satın almış. Satın almış çünkü bir gazeteci için çok öenmli olan haber kaynaklarına çok yakınmış. Karakola, valinin ve komutanın evlerine, önemli tiyatro ve sinemalara... Tabi binaların lego gibi yap boz yapılması alışkanlığına Sytin de uymuş ve dönemin en ünlü mimarlarından Adolf Ericson ile binayı komple yeniden inşa etmişler. Bu yeniden inşa etme işi 1905-1907 yılları arasında gerçekleşmiş ve bina Moskova'nın en güzel Art Nouveau örneklerinden biri olmuş.
Dekorasyonun en önemli unsurları, yarım daire ve daire şeklindeki pencereleri, altın karoları ve bitki desenleri olmuş. Ayrıca üzerindeki kadın yüzleri gibi alçı işleri de dikkate değer nitelikteymiş. Ayrıca bu bina ile ilgili söylenebilecek diğer şey ise alışılagelmiş Art Nouveau örneklerinden farklı olarak oldukça simetrik olduğu.
Ünlü yayıncı Sytin bu binanın dördüncü katında ailesi ile yaşamış da. Aslında çok zengin olmalarına rağmen çok sade bir hayat yaşamışlar. Giysileri, mobilyaları hatta yedikleri şeyler bile çok mütevaziymiş. Menüleri aşağı yukarı her gün aynı yemeklerden oluşuyormuş.
Sytin çok çalışkan ve yaratıcı biriymiş. Çok sayıda dahice fikiri varmış. Gazetesi de çok popülermiş. Farklı şehirlerden o kadar çok haber geliyormuş ki gazetesine, Moskova Postanesi onlar için binanın ikinci katına bir ofis bile açmış. Sytin'in işi ile ilgili bir de hayali varmış. O da Moskova yakınlarında bir yayıncılık kasabası kurmak, orada son teknoloji ile donanmış makinelerle çalışmak, çalışanlara çok iyi koşullarda evler, okullar, hastaneler yapmakmış. Ne yazık ki devrimden sonra Sytin'in bu fikirleri yanlış anlaşılmış, Sovyet karşıtı olduğu düşünülmüş ve matbaası kapatılmış. Sytin ailesi ile yine Tverskaya'da küçük bir eve taşınmış. Bina Tverskaya'nın genişletilmesi çalışmaları sırasında 1979'da 50 metre ötelenmiş. Şaka gibi hala inanamıyorum bu taşınma işine!
Bu da binanın restorasyon işleminden önceki son hali. O güzelim bina reklam tabelaları ile feci kötü durumda.Bir sonraki bina da anlatımı benim payıma düşenlerden bir diğeri. Çift aslanlı gösterişli girişe sahip olan bu bina da feleğin çemberinden geçmiş. Bina geç dönem klassisizmin bir örneği olarak18.yy'da inşa edilmiş.
Bina yapıldıktan sonra 19.yy'ın başında sağına ve soluna eklemeler yapılmış. Bu eklemelerin ne olduğu ile ilişkin fikri aşağıdaki logo verebilir sanırım (Bina çok büyük bir bina olduğu için kadraja sığdırmak için uzak bir noktadan yani caddenin karşısından fotoğraf almam gerekiyordu ki bu mümkün değildi). Binayı üç bölüme ayırabiliriz. Orta ve sağ, sol kanatlar olarak. İşte sağ ve sol kanatlar 1811 ve 1817 yıllarında eklenmiş ve bu bina da yap bozun bir parçası olmuş. Tverskaya caddesini yapılandırma çalışmaları sırasında bu sağ ve sol kanatlar çok uzun bulunmuş ve kesilmiş.
Ön cephe tipik imparatorluk stili (empire sytle) ile inşa edilmiş olup ana cephe geleneksel simetrik sütunlu girişe sahip. İç kısımda ise boyalı tavanlar, pervazlar, mermer kolonlar ve mermer merdivenler iyi korunmuş.
Konak, İmparatoriçe 2.Catherina zamanında, bir İngiliz Kulübu (The English Club) model alınarak İngiliz Kulübü'ne dönüştürülmüş ve 1831-1917 yılları arasında bu amaç için kullanılmış. İngiliz Kulübü, toplatıların, arkadaşça sohpetlerin, kimi zaman ateşli tartışmaların yapıldığı ve son haberlerin alındığı bir yer olmuş o dönemde. Kulübe üye olmak için Moskova'nın yüksek sosyetesinden olmak gerekiyormuş ve hanımlar üye olarak alınmıyormuş. Üyelik sadece erkeklere açıkmış. Yani bizim kahve kültürünün bir kaç beden büyüğüymüş anlayacağınız. Erkekler burada kart oyunları oynar, bir gecede bütün servetlerini kaybeder ve kazanırlarmış. Dışarıdan oyun kağıdı getirmenin yasak olmasının yanında kulübün pulunun yapıştırıldığı imzalı oyun kartlarından temin etmek gerekiyormuş. Kulüpte ayrıca şimdi fuar odaları olarak kullanılan okuma odası, meyve odası, bilardo odası, şömine odası ve bir de büyük akşam yemeği odası varmış.
86 yılın ardından sonra kulüp populeritesini yitirmiş ve konak Birinci Dünya Savaşı'nda yaralılarının tedavi edildiği bir hastaneye dönüştürülmüş. Devrimden sonra bir kesim buranın devrim müzesi olması istemiş ve yavaş yavaş o sürece girmiş. Bina 1924 yılında kapılarını Devrim Müzesi olarak ziyaretçilerine açmış ve 1998 yılında yeni ismi ile Rusya'nın Modern Tarihinin Merkez Devlet Müzesi (Государственный центральный музей современной истории России ,The State Central Museum of Contemporary History of Russia) olmuş. Müze, Rus politik tarihine tanıklık eden iki milyonun üzerinde parçaya sahipmiş. Bunlar: Dökümanlar, yayınlar, el yazmaları, resimler, büstler, haritalar, portreler, kıyafetler, mobilyalar, her çeşit yadigar ve Rusya'nın politik özgürlüğü ile ilintili ne varsa...
Aşağıdaki fotoğraf binanın İngiliz Kulübü olarak kullanıldığındaki kağıt oyunları odası. Tavan boyamaları nefis.
Atlas süper! Her ülke bir hayvanla temsil edilmiş. Rusya koca bir ayı olarak dünyanın tepesine, Türkiye ise yırtıcı bir kaplan görünümünde oldukça karizmatik!
Bina 1845 yılında mimar Nikiforov tarafından inşa edilmiş ve bu bina da yap bozun bir parçası olup 1900 yılında yeniden inşa edilmiş. Bina 1915 yılında bir sinema olup Lenin 20 Ekim 1918 de burada bir konuşma yapmış.
Stalinist mimarinin çarpıcı örneklerinden biri olan yine kadraja sığdıramadığım bu koca bina ise mimar Andrei Burov tarafından 1935-1936 yılları arasında yapılmış ve 1949 yılında tabi ki yenilenmiş. Bu arada sade ama etkileyici binalara imza atan, fizik, biyoloji ve tıpla da ilgilenen Burov, dönemin Leonardo Da Vinci'si olarak bilinirmiş. Bina farklı detaylara sahip. Örneğin pencere boyutları ve pervazların desenleri farklılıklar gösteriyor. Ayrıca binanın zarif stilinde İtalyan rönesans formlarından etkilenilmiş ve binanın sol tarafı konut mimarisinin klasik unsurlarının bir örneğiymiş (nasılsa artık konut mimarisinin klasik unsurları!). Binanın üzerindeki tiyatro maskelerini ve sahne perdelerini temsil eden rölyefler bulunuyor. Ayrıca binanın cephesinde bunlara ilaveten yer verilen bitki ağaç gibi orman motifleri, fotoğrafta pek belli olmasa da dikkat edilmesi gereken diğer süslemeler. Bu süslemeler aynı zamanda ressam da olan sanatçı Favorsky tarafınan scratch-work (nasıl Türkçeleştirildiğini bilmiyorum) tekniği ile yapılmış.
İlk fotoğrafı internetten edindim.
Tverskaya Caddesi üzerindeki diğer pek çok binada olduğu gibi bu binanın da ilk katı tablolarla süslenmiş. Bu tabloları oraya zamkla mı, Japon yapıştırıcısı ile mi yapıştırdılar mübarek. Kimse mi çalmaz! Öğrenci olduğum dönemde Ankara'daki Kuğulu Park'tan kuğuların çalınmış olduğunu duymuştuk. Bunu ve İstanbul'da trafik levhalarının çalındığını duyduktan sonra bu tabloların böyle caddelerde bırakılması ne yazık ki şaşırtıcı geliyor bana!
Bu bina 1778 yılında Narishkin tarafından inşa edilmiş olup 19.yy.'ın başlarında M.Dimitriev- Mamonov tarafından satın alınmış. 1860 yılında iki tarafa da birer kanat eklenmiş. 1880 yılında Mamonov bu binayı muhtemelen devlete bağışlanış ve böylelikle bina göz hastanesi olarak kullanılmaya başlanmış. Bina Tverskaya Cadde'sinin yeniden yapılandırılması sürecine kadar Tverskaya Caddesi üzerindeymiş. Ama caddeyi genişletme çalışmaları sırasında bina geriye çekilmiş ve sıkı durun bu iyice ütopik gelecek kulağa ama bina 90 derece döndürülerek bugünkü konumunu almış. Ayrıca binanın tabanına bir kat kanatların üzerine ise iki kat ilave edilmiş ve bina aşağıda görmüş olduğunuz son şeklini almış. Oldu olacak baştan inşa etseydiniz ya da vay anam vay demezsem olmaz!
Bu zarif binanın yangın merdivenleri de sap gibi kalmış kenarda!
Ve işte Moskova'da mimar denilince akla ilk gelen isimlerden biri ya da isim olan Fyodor Shektel'in eserlerinden birindeyiz: Levenson'un Matbaası. Shektel bu binayı 1900 yılında Alexander Levenson için inşa etmiş. Yapımına gotik tarzda başladığı binayı Art Nouveau tarzında bitirmiş. Parmaklıklar, pencereler ve kapıda Art Nouveau'nun kıvrımlı özellikleri olup çatı ise sivri formu ile şato görünümü ile Gotik sitilin özelliklerini taşıyor. Binanın üçüncü katındaki rölyeflerde gazetede yardımcısı tarafından izlenen bir yazıcı temsil edilmiş. Devrimde el konulan bina yine matbaa olarak kullanılmaya devam etmiş.
Binanın açık renkli ön kısmı ofis olarak, arkadaki kırmızı kiremitli kısmı ise basım yeri olarak kullanılıyormuş.
Şu anda Uruguay Konsolosunun ikamet ettiği bu ev ise ünlü mimar Shektel'in bir zamanlar bu bölgede yaşadığı üç evden biriymiş. Bu küçük ve düzgün olmayan arsa üzerine inşa edilen ev, bölgenin en sıra dışı evi olarak dizayn edilmiş. Üç yolun birleştiği bir kavşakta olup ev üç açıdan da manzara alabiliyor. Yüksek üçgen çatı, geniş pencereler, binanın asimetrik şekli, kapının üzerindeki mozaik süslemeler yapının dikkat çeken unsurları. Yapının genel teması orta çağ gotiğini yansıtıyormuş.
Çaykovski Konser Salonu (Концертный зал Чайковского, Tchaikovsky Concert Hall)' nun hikayesi 20.yy'ın başlarına dayanıyor. Charles Omon adında bir Fransız yapımcı bir tiyatro açmış burada ve tiyatro 1920'lerde el değiştirip Meyerhold adındaki başka bir yapımcıya geçmiş. Meyerhold burada Moskova'nın en büyük ve en modern tiyatrosunu açmayı hedeflemiş. Mimar Barkhin ve Vaktangov ile çalışmış. 1938 de tiyatro neredeye bitmek üzereyken Meyerhold tutuklanmış ve kimbilir neden asılmış. Tiyatroda doğal olarak Moskova Flarmoni Topluluğuna geçmiş. İki yıl sonra salonun içi de tamamlanmış. İç mimarisinde Roma anfitiyatroları etkisi yaratılması hedeflenmiş. Salonun eliptik tasarlanması görüş ve akustik açısından çok faydalı olmuş.
12 Ekim 1940'da konser salonu kapılarını ilk kez büyük açılış töreni ile halka açmış. Bu büyük açılış, Çaykovski'nin 100. doğum yıl dönümüne adanmış ve onun 6.senfonisi çalınmış.
1941 de Nazi istilası sırasında konser salonunun çatısına uçak savarlar konuçlandırılmış ve bodrum katı sığınak haline getirilmiş. Dört yıl süren savaş boyunca burada yaklaşık bin konser verilmiş ve bu konserleri yaklaşık iki milyon kişi dinlemiş. Savaştan sonra ise bu salonda Moskova Konservatuarı'nın konserleri düzenlenmiş ve Moskova Flarmoni Orkestrasının en önemli sahnesi olmuş. Ayrıca bu salonda 1962'den bu yana Uluslararası Çaykovski Yarışmaları düzenleniyormuş.1.505 kişi kapasiteli bu salonda Moskova Flarmoni Orkestrası her yıl yaklaşık üç yüz konser veriyormuş.
1938'de yani tiyatronun ikinci sahibinin asıldığı yıl, salonun köşesine açılan Mayakovskaya Metro İstasyonu. Bu istasyonda ilk girişteki dairesel bölmelerin yarattığı etki, bu dairelerin altına gidildiğinde daha da artıyor. Çünkü her bir dairenin içinde farklı bir mozaik resim var.
Dondurucu soğukta organize ettiğimiz bu yürüyüşten alnımın akı ile ile çıkmış olmaktan mutlu ve daha çok rahatlamış olarak grup olarak içtiğimiz sıcak çorbadan sonra evimin yolunu tutuyorum.
Kaynaklar:
3 yorum:
Gercekten harika bir yazi olmus keyifle okudum ellerine emegine saglik canim
Teşekkürler Fatihcim :)))
Sitenizi bugun kesfettim.15 yasindayim rus tarihine ilgim vardi.yazinizda cok guzel cok yararli oldu tesekkur ederim ayse hanim
Yorum Gönder