Aktivitesizlikten daralan ben için eşim de elinden gelini yapıyor sağolsun. Bayramın ikinci günü bir kermes olduğundan bahsetmişti bana bayramdan on gün kadar önce. Barış Manço'nun "Bugün bayram erken kalkın çocuklar!" şarkısını duyup gözleri yaşaracak kadar bayramlarda heyecanlanan ben, bayramın bayram olduğunu burada TRT'nin yaptığı bayram yayınlarından anlıyorum. Bu vesile ile teşekkürler TRT. Geçen bayram belki ortalık biraz neşeli, panayır havasında olur diye hayvanat bahçesine gitmiştik. Bu bayram için de bu kermes iyi bir alternatif olabilirdi. Eşim bayramda da çalıştığı için biraz da nazlanarak da olsa süslenip püslenip gidiyorum. En kötü ihtimalle bir kahve içer gelirim nolcak ki! Otele girişte olacaklar kendini belli ediyor. Aman Allahım ne kalabalık. Herkesin elinde torbalar. Bu şekilde kermesin olduğu yeri bulmak da koca otelde hiç zor değil. Girişe geliyorum. Aaaaa süper yaaa. Bizim 23 nisan şenliklerinin +18 versiyonu. Ortalık yani tenler rengarenk. Allahım şükürler olsun, tam yerine düştüm. Gökte ararken yerde buldum.
Boynunda "Volenteer" kimlikleri taşıyan bayanlara giriş ücretini ödeyip kolumu işaretlemeleri için zevkle, mutlulukla uzatıyorum. Bu arada ne gönüllüsü ise bunlar diye aklımdan da geçmiyor değil. Yukarı çıkınca beni daha büyük bir sürpriz karşılıyor. Geniş bir salonda bir sürü masa ve sahne var. Nasıl kalabalık! Etrefta etnik giysilerle dolaşan insanlar göz kamaştırıyor.
Sahnede Yunanistanlı kızlar Sirtaki yapıyor. Şansa en önden kendime bir yer buluyorum. Allahım kendime ben bile şaşıyorum. Nasıl adapte oldum öyle bir anda kalkıp neredeyse ben de onlara katılacağım. Moskova'daki en keyifli anlarımdan birindeyim. İçten içe kendime de kızıyorum arada "Üff Ayşe neden? Neden daha erken gelmedin? Dahası o kadar süslenip vakit kaybedecek ne vardı?" İyi de anacım nereden bileyim 70 milletin katıldığı çok uluslu, kültürel alışverişin hat safhada olduğu müzikli, danslı, öğretici, karlı kısacası tam benlik bir organizasyon olduğunu. Oooo süper şimdi sırada kim var? Hindistan, süper yaa. Ben böyle gösterilere dalmışken birden dank ediyor kermese de git bak sonra iş işten geçmesin diye. Kermes içerideki salonda ve ilk girişte gözüme Japonların standı çarpıyor. Kimonolu kızlar standtakilerden daha çok ilgimi çekiyor. Bir süre sonra kendimi Mahmutpaşa'da geziyor gibi hissediyorum. Sanki buradaki çoğu şey oradan alınmış gibi. Bir standta durup inceliyorum ve bunlar mesela diyorum hepsini daha önce gördüm işte aynı Çin malı gibiler. Bu kimin standı ya? Kafamı kaldırıyorum ki Ne göreyim! "China". Kendi kendime gülüyorum. Ama o kadar mutluyum ki zaten her an gülüyorum. Nihayet Türk standındayım. Standımız da ona olan ilgi de büyük. Ürünler bizim kermeslerde rastlayacağınız türden şeyler. Tülbent, havlu, örtü ... Benim için en ilginç standlar Afrika ülkelerine aitti. Aslında standlardan çok yine görevliler ilgi çekiciydi. Özellikle Afrikalıların başlarındaki adını sonradan öğrendiğim muhteşem gösterişli "Gele"leri enfesti. Hintlilerin ipekten yapılma vucütlarına dolanmış Sari'ları, Japonların Kimonoları, Peruluların siyahlı, kırmızılı süsenmiş etekleri, yelekleri şapkaları ve daha nicesi ile tam bir görsel şölendi. Bugünün anısına Beyaz Rusya standından otantik bir bebek alıyorum. Vee tam da aslında burada en çok yemek iş yapardı diye düşünürken onun ayrı bir salonda olduğunu öğreniyorum. Ama maalesef buraya çok geç kaldığımı görüyorum. Herşey silinip süpürülmüş. Kendimi kalanlardan bişey almak için zorluyorum ama hiç ilgi çekici bir şey yok. Yazık yaaa Somalinin standı da var. İki tane zayıf bayan var ama tezgah sinek avlıyor. Ne yiyolarmış diye bakıyorum. Karışık bir pilav ve bir de sebzeli tavuk yemeği var ama çok çekici durmuyor. Napıyım canım tezgah boş ve Somali'nin bizdeki imajını düşünüp alamam ya. Sadece gülümseyip hanımlara selam vermekle yetiniyorum. İşte yine Türk standındayım. Ooooo baklavalar, tahin helvaları baş köşeyi almış. Herhalde satışlar iyi gitmiş olacak ki kurabiye ve mercimek köftesinden başka fazla birşey kalmamış. Bunu görevliden doğrulatıp baklavamı alıyorum ve turlamaya devam. Standlarda bir şey kaçırmamış olduğumu garanti etmek için ikinci tura çıkıyorum ve işte kaçan bir şeyi yakalıyorum. Yerde koliler dolusu kitap var. Türkçe hariç nerdeyse her dilden ve her türden. Fiyatı sorunca bi otuz lafı duyuyorum ama 30 mu 300 mü? Dolar mı, ruble mi? Kafam karışıyor yaw. O kadar ucuz olabilirmi? Yani 30 ruble, yani yaklaşık 1,5 TL. Kesin bi yanlışlık var bi kez daha soruyorum evet 30 Rub. Oradaki bütün kitapların en az bir kez elimden geçtiğine emin olabilirsiniz. Neredeyse İspanyolca kitapları da alcağım cebimdeki son rubleye kadar. Özellikle hamileler ve bebekler için aldığım kitaplar tam da gökte ararken yerde bulduğum cinsten. Şimdi anladım insanların neden o kadar eli kolu dolu olduklarını. Kimbilir neler kaçırdım diye hayıfalanıyorum ama zaten başka alacak param da kalmadı ki.
Hasbel kader geldiğim bu kış pazarından ayaklarım yerden kesişmiş, çocuk gibi mutlu, cebimde akşama eşime anlatacağım bir sürü hikaye ile eve dönmenin keyfini yaşıyorum. Bunu kim organize ettiyse bana bugünü bayram ettirdikleri için bulup onlara teşekkür etmek istiyorum.
Boynunda "Volenteer" kimlikleri taşıyan bayanlara giriş ücretini ödeyip kolumu işaretlemeleri için zevkle, mutlulukla uzatıyorum. Bu arada ne gönüllüsü ise bunlar diye aklımdan da geçmiyor değil. Yukarı çıkınca beni daha büyük bir sürpriz karşılıyor. Geniş bir salonda bir sürü masa ve sahne var. Nasıl kalabalık! Etrefta etnik giysilerle dolaşan insanlar göz kamaştırıyor.
Sahnede Yunanistanlı kızlar Sirtaki yapıyor. Şansa en önden kendime bir yer buluyorum. Allahım kendime ben bile şaşıyorum. Nasıl adapte oldum öyle bir anda kalkıp neredeyse ben de onlara katılacağım. Moskova'daki en keyifli anlarımdan birindeyim. İçten içe kendime de kızıyorum arada "Üff Ayşe neden? Neden daha erken gelmedin? Dahası o kadar süslenip vakit kaybedecek ne vardı?" İyi de anacım nereden bileyim 70 milletin katıldığı çok uluslu, kültürel alışverişin hat safhada olduğu müzikli, danslı, öğretici, karlı kısacası tam benlik bir organizasyon olduğunu. Oooo süper şimdi sırada kim var? Hindistan, süper yaa. Ben böyle gösterilere dalmışken birden dank ediyor kermese de git bak sonra iş işten geçmesin diye. Kermes içerideki salonda ve ilk girişte gözüme Japonların standı çarpıyor. Kimonolu kızlar standtakilerden daha çok ilgimi çekiyor. Bir süre sonra kendimi Mahmutpaşa'da geziyor gibi hissediyorum. Sanki buradaki çoğu şey oradan alınmış gibi. Bir standta durup inceliyorum ve bunlar mesela diyorum hepsini daha önce gördüm işte aynı Çin malı gibiler. Bu kimin standı ya? Kafamı kaldırıyorum ki Ne göreyim! "China". Kendi kendime gülüyorum. Ama o kadar mutluyum ki zaten her an gülüyorum. Nihayet Türk standındayım. Standımız da ona olan ilgi de büyük. Ürünler bizim kermeslerde rastlayacağınız türden şeyler. Tülbent, havlu, örtü ... Benim için en ilginç standlar Afrika ülkelerine aitti. Aslında standlardan çok yine görevliler ilgi çekiciydi. Özellikle Afrikalıların başlarındaki adını sonradan öğrendiğim muhteşem gösterişli "Gele"leri enfesti. Hintlilerin ipekten yapılma vucütlarına dolanmış Sari'ları, Japonların Kimonoları, Peruluların siyahlı, kırmızılı süsenmiş etekleri, yelekleri şapkaları ve daha nicesi ile tam bir görsel şölendi. Bugünün anısına Beyaz Rusya standından otantik bir bebek alıyorum. Vee tam da aslında burada en çok yemek iş yapardı diye düşünürken onun ayrı bir salonda olduğunu öğreniyorum. Ama maalesef buraya çok geç kaldığımı görüyorum. Herşey silinip süpürülmüş. Kendimi kalanlardan bişey almak için zorluyorum ama hiç ilgi çekici bir şey yok. Yazık yaaa Somalinin standı da var. İki tane zayıf bayan var ama tezgah sinek avlıyor. Ne yiyolarmış diye bakıyorum. Karışık bir pilav ve bir de sebzeli tavuk yemeği var ama çok çekici durmuyor. Napıyım canım tezgah boş ve Somali'nin bizdeki imajını düşünüp alamam ya. Sadece gülümseyip hanımlara selam vermekle yetiniyorum. İşte yine Türk standındayım. Ooooo baklavalar, tahin helvaları baş köşeyi almış. Herhalde satışlar iyi gitmiş olacak ki kurabiye ve mercimek köftesinden başka fazla birşey kalmamış. Bunu görevliden doğrulatıp baklavamı alıyorum ve turlamaya devam. Standlarda bir şey kaçırmamış olduğumu garanti etmek için ikinci tura çıkıyorum ve işte kaçan bir şeyi yakalıyorum. Yerde koliler dolusu kitap var. Türkçe hariç nerdeyse her dilden ve her türden. Fiyatı sorunca bi otuz lafı duyuyorum ama 30 mu 300 mü? Dolar mı, ruble mi? Kafam karışıyor yaw. O kadar ucuz olabilirmi? Yani 30 ruble, yani yaklaşık 1,5 TL. Kesin bi yanlışlık var bi kez daha soruyorum evet 30 Rub. Oradaki bütün kitapların en az bir kez elimden geçtiğine emin olabilirsiniz. Neredeyse İspanyolca kitapları da alcağım cebimdeki son rubleye kadar. Özellikle hamileler ve bebekler için aldığım kitaplar tam da gökte ararken yerde bulduğum cinsten. Şimdi anladım insanların neden o kadar eli kolu dolu olduklarını. Kimbilir neler kaçırdım diye hayıfalanıyorum ama zaten başka alacak param da kalmadı ki.
Hasbel kader geldiğim bu kış pazarından ayaklarım yerden kesişmiş, çocuk gibi mutlu, cebimde akşama eşime anlatacağım bir sürü hikaye ile eve dönmenin keyfini yaşıyorum. Bunu kim organize ettiyse bana bugünü bayram ettirdikleri için bulup onlara teşekkür etmek istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder