Sokolniki ve Gül Bahçeleri

Thanks to Phoebe for this trip



Bugünkü gezimiz Sokolniki Parkı (СОКОЛЬНИКИ ПАРК) ve içindeki gül bahçesini (siz gül denildiğine bakmayın burası tam anlamıyla bir botanik bahçesi)  kapsıyor. Buluşma yerimiz Sokolniki (СОКОЛЬНИКИ) metro durağı. Kışın bir çok kez buz pateni yapmak için geldiğim bu park, Moskova'da en sevdiğim parklardan biri. Pust pistine çevrilen yollarında müzik altında kaymak son derece keyifli oluyor. Parkın kış halini "Moskova'da Alternatif Bir Pazar Günü" yazımda görebilirsiniz. Ulaşımı da metro ile son derece kolay. İstasyon dışına çıkınca kolaylıkla görülen iki yanı ağaçlı  (aşağıdaki ilk fotoğraftaki) yolu takip etmek, parka kestirmeden gitmek için yapılması gereken şey. Ama tabi konu Phoebe ile gezmek olunca kolay olan yerine alternatif rotalar tercih ediliyor.








Grup bugün epey kalabalık!


Önce ağaçlı yolun sol tarafında bulunan kiliseyi (Cathedral of the Resurrection of Christ) ziyaret ediyoruz. 1909 yılında yapımına başlanan tipik Rus kiliselerinden farklı olan bu kilise, 4 yılda tamamlanmış. Sovyet döneminde kapatılan ya da harap edilen kiliselere ait kutsal emanetler bu kiliseye getirilmiş.








Eğer Sokolniki Park'a doğrudan gitmek isterseniz dediğim gibi ağaçlı yolu düz takip edince  ulaşılıyor ama Phoebe ile öyle yapmıyor, gezimize başka rota üzerinden devam ediyoruz. Kilisenin önündeki sokağı yeni bir yol kesene kadar devam ediyor ve sağa dönüyoruz.


Aşağıdaki tabelayı taşıyan binadan dönüp bir aşağıda resmi bulunan üstten boru geçen sokağa giriyoruz. Bu borulara da alışmak mümkün değil. Acaba dünyanın başka herhangi bir yerinde sıcak suları şehre merkezi olarak böyle dağıtan ülke var mıdır ki? Olsa olsa diğer Sovyet ülkelerinde vardır.


Bu borulu sokakları ister Moskova'da üstten geçen boruların ne kadar yaygın olduğunu görmek için isterseniz de bu rotadan giderken yol belirleyici olarak kullanın. Ben çok ilginç olduğu için yer veriyorum.


Yolu uzatmamıza biraz şokla karışık da olsa değiyor. Rybinskaya Caddesi 22 numaradaki binanın ne olduğunu sanırım kimse tahmin edemez. Çünkü yok böyle bir şey. Yani olamaz ya da olmamalı. Efendim aşağıda görmüş olduğunuz Art Nouveau tarzındaki mimari yapı Moskova'nın ilk makarna fabrikası oluyor.1883 yılında kurulan fabrikanın ilk sahibi Alman asıllı Johann Leongardovitsch Ding, Birinci Dünya Savaşı'nın çıkması ve Rusya'da Alman karşıtlığının artması nedeniyle fabrikayı satmış ve ülkeyi terk etmiş. Devrimde kapatılan fabrika, devrimden sonra üretime kaldığı yerden devam etmiş. Bugün "Ekstra M Co." olarak biliniyor ve hala üretime devam ediyor. Ziyaretimiz sırasında bahçede sıra sıra dizilmiş yüklemeyi bekleyen ya da yüklenen kamyonlar var. İlk fırsatta alıp deneyeceğim makarnası. Fabrikası kadar güzelse tadı, makarna canavarı olarak daha ne isterim ki!







Çok farklı sitillerde iki yapı karşı karşıya...


Artık dümeni Sokolniki Park'a kırmanın zamanı geldi. Fabrikanın olduğu sokağı tamamlayıp sağa dönüyoruz. Karşıda orman gözüküyor zaten. Sağdan devam edip karşıya geçiyor ve küçük bir kapıdan parka adım atıyoruz.



Park 17. yüzyılda , Büyük Petro (great Peter)'nun avcılığa düşkün olan babası Çar Alexei Mikhailovich'in emri ile yapılmış. Hükümdarın şahinlerinin evi olan park, adını Rusça'da şahin anlamına gelen "sokol" kelimesinden almış. Parkın mevcut yol ve patika düzeni Büyük Petro zamanında oluşturulmaya başlamış. 1878'de halka açılan park, lunapark ve çocuklar için eğlenceler ve girişte yeme içme yerleri (fast food) içeriyor. Çam, ladin, huş, meşe, ıhlamur, akçaağaç görebileceğiniz ağaç türleri. Sİncap, tavşan, gelincik ve 76 kuş çeşidi de rastlayabileceğiniz hayvanlar. Ben şahsen hemen her orman gezimde en az bir tane sincap gördüğümü söyleyebilirim. Bayramlarda ve hafta içi ücretsiz olan parka giriş haftasonları 80 Ruble (yaklaşık 4 tl)



Moskova'da görmeye alışkın olmadıımız bir yapı daha.


Ohhh mis gibi orman!







Ahşap kilisenin nerede olduğunu nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Göleti bulmakla işe başlayabilirsiniz. Çünkü ahşap kilise göletin hemen arkasında.














Parkın ana girişinin devamında bulunan fıskiyeli havuzun karşısındaki sokaklardan birinden girdiğimizde gül bahçesine varıyoruz. Parka girmeden önce girişte bulunan kafeden bir şeyler içip biraz dinlenip açılış saati olan 12:00 yi bekliyoruz. Gül bahçesine giriş ücreti 50 Ruble (2,5 TL). Bahçeye girince kelebek misali bir o çiçek bir bu çiçek dolaşıyorum. Burada adında olduğu gibi sadece gül değil göreceğiniz üzere çok sayıda çiçek, bitki ve ağaç çeşidi var.






Fotoğrafları çekerken sürünün sonunda kalan kuzu oluyorum ve bunun sonucunda diğerlerinden ayrılıp (biri kalıyor benimle) bu güzel parkın her çiçeğin tadını çıkarıyorum.












































Bu resimdeki kelebeği farkettiniz mi? Yakınlaştırmama fırsat olmadığı için ancak bu kadar çekebildim. Ama dikkat ederseniz bu güzel kelebeği görebilirsiniz.






















Bu nilüferleri görünce, nilüferleri çok sevdiği için leğende nilüfer yetiştirmek isteyen bir arkadaşımı ve Ankara Üniversitesi FenFakültesi'ndeki havuzları kaplayan nilüferlerini hatırlıyorum. Ne güzeldi okulumun bahçesi ve nilüferleri!



Mor çiçeğin üzerindeki arıyı farkedebildiniz mi? Yakalamak için çok uğraştım ama sonunda başardım.








Yaaa arkadaşım her iki resimde de şu yakamı nasıl da farketmez ve uyarmazsın yaaa!!!






Çiçeklerin arasında gezip de insanın içinin açılmaması mümkün mü? Herkese çiçek gibi bir ömür ve gül gibi geçinilecek günler diliyor ve napıyorum? Hopppaaaa evimin yolunu tutuyorum.

Hiç yorum yok: