İtalyan Büyükelçiliği'nde Noel Kermesi



Yeni yıl yaklaştıkça kermesler birbirini takip ediyor. Geliri yardım derneklerine bağışlanacak olan İtalyan Noel Kermesi, İtalyan Büyükelçiliği'nde yapılıyor. Ben de bir kermes sever olarak bu sefer cami yapılmadan değil cami kapanmadan kapıyı alıyorum. Dürüst olmak gerekirse bu organizasyonun cazibesi benim için ürünlerden çok elçiliğin binası oluyor. Brezilya Büyükelçiliği için söylediklerimi geri alıyor veya gördüklerimden en güzeli İtalyan Büyükelçiliği olarak güncelliyorum. Büyükelçilik, bir dönem devlet adamlarının, aristokratların ve sanatçıların uğrak yeri olan Arbat'ta. Buraya ulaşım Somolenskaya Metro istasyonundan yapılıyor. Konak, Arbat Caddesinin hemen girişinde, Starbucks'ın karşısındaki sokakta Denezhny Pereulok numara 5'te.

Karlı bir günde yürüdüğümüz Denezhny Sokağı'nın, o eski günlerin atmosferini yansıttığını söyleyebilirim. En azından benim için öyle olduğu kesin. Moskova'yı kışları karlı haliyle kesinlikle daha çok seviyorum. Her şey güzelleşiyor karların altında bu şehirde. Yaklaşık 500 metre yürüdükten sonra karşılaşıyoruz bu güzel taş bina ile. Elçiliğin bu heybetli binası, onu bu hale getiren eski sahiplerinden birinin adı ile, Berg Sarayı ya da Konağı olarak anılıyormuş ve İtalya ve Moskova'nın renkli tarihini yansıtıyormuş. Yüzyıllık bina Alman Bakan Mirbach-Harff'ın öldürülmesinden, Komintern'in (Moskova'da kurulan ilk Uluslararası Kominist Organizasyonu) ilk faaliyetlerine kadar tarihin bir çok sahnesine şahitlik etmiş.

Bina ile ilgili  bilinen ilk kayıt 1806 yılına aitmiş ve  bu, Kontes Katerina Petrovna Zotova'ya ait olan ahşap binanın planıymış. Yapı ne yazık ki 14 Eylül 1812'de Napolyon'un Moskova'yı işgali sırasında şehrin genelinde çıkarttığı büyük yangınında harap olmuş ve 1824 yılında restore edilmiş. Bina sonraları bir çok kez el değiştirmiş ve her kim aldıysa o da kendi zevkine ve dönemin modasına göre değiştirmiş görünüşünü konağın. 1897 yılında görgüsü, centilmenliği aileden miras kalan zengin, sanayici bir mühendis olan  Sergey Pavlovich Berg tarafından satın alınmış konak. Yeni sahibi bu eski ahşap binayı yıktırıp mimarları Piotr ve Flodini'nin çalışmalarıyla neo klasik ve neo barok stillerinde büyük bir taş konak olarak inşa ettirmiş ki konağın iç dekorasyonu devrimin bir kaç yıl öncesine kadar devam etmiş. Uzun lafın kısası sevgili Berg'in o kadar emek verip yaptırdığı konağı devrimde onun için yalan olmuş, yani elinden alınmış. 1918'de bir Alman bakan, Kont  Wilhelm von Mirbach-Harff, bu evde yaşamış ama ne yazık ki ona da kısmet olmamış, hatta hayatı bu konakta bir trajedi ile sonuçlanmış, Çeka'nın (KGB'den önceki Rus gizli polis servisi) iki ajanı tarafından  bu konakta öldürülmüş. Bunun sonucunda konak, 1919'da komünist enternasyonale tahsis edilmiş. Daha sonra yapılan anlaşma ile konak nihai ev sahibi olan İtalyan Büyükelçiliği'nin hizmetine devredilmiş.



Şimdi bu konağı (ve kermesi) gezelim.




Aydınlatmalar, aydınlatmalar... Her zaman ilgi odağım oluyorlar. Hele de böyle bir konakta ise!




Gösterişli altın varaklı salon için ne söyleyebilirim. Tek kelime ile muhteşem! 


Bu adres kermes yapmak için uygun mudur sorgulamak lazım sanırsam! Fotoğraflardan da anlaşılacağı üzere ürünlerden çok sağa sola, tavana bakmak zorunda kalıyorum :)










İşin doğrusu ürünlere bakamamamın ve resmedememin bir sebebi de kermese biraz geç iştirak etmemiz. Fazla bir şey kalmamış, masalar büyük ölçüde boş. Aşağıdaki masada yapılacak çekilişte verilecek hediyeler duruyor. Çekiliş iyi hoş ama biletler çok pahalı, tanesi 500 ruble (yaklaşık 20 lira)


Konu İtalya olunca pek şaşılmasa gerek yiyeceklerin  giysilere oranla tükenmiş olmasına. Biz de kalan son şey olan makarna alıyoruz ve ayaküstü yiyoruz. Bir kaç paket de evde pişirmek üzere alıyoruz. Ama onları neden çekmemişim bilmem. Dediğim gibi başımı tavanlardan aşağıya fazla doğrultamamış olmam bunda en büyük etken sanırım. Başımı sanki müzeye gelmiş gibi ürünlere değil de sağa sola çevirmem bana çok alakalı olmasa da bir çocukluk anımı anımsattı. Madem aklıma geldi o halde sizinle paylaşayım. 
Birinci sınıfa giderken okul aşığı biri olmamın (hala bile öyledir ki okul kokusu en sevdiğim kokular arasındadır) en önemli etkenlerin biri olduğunu düşündüğüm sevgili öğretmenim Suzan Polatcan ile dersteydim. Öğretmenimi ve okulu ne kadar çok sevsem de arada canım sıkılıyor ya da ne oluyorsa ondan da tam emin değilim, kendi kendime özgürlük açılımı yapıyorum. Öğretmen  ders anlatırken ben başımın doğrultusunu öğretmene yöneltip (öğretmen yürüse de fark etmez, başım hedefe kilitlenmiş durumda ne de olsa) gözlerimi serbest bırakıyordum (tam da şu msn'de gönderilen şaşkın ifadedeki gibi). Yani aklımca öğretmene ona baktığımı düşündürüp istediğim yere bakıyordum. Göz bebeklerim 360 derece dönüyordu. Bazen bir arkadaşıma, bazen pencereden dışarı! Fark etmez, canım nereye istiyorsa oraya! Belki de bunlar küçük beynime çaktırmadan çıktığım küçük birer teneffüs gibi geliyordu kim bilir! İşin komik tarafı bir süre sonra öğretmen beni fark ediyor ve "Ayşe nereye bakıyorsun?" diye soruyordu. Şimdi düşünüyorum da kadıncağıza ne tuhaf geliyordur halim. Ben, biraz mahcubiyet ve çokça da içimde öğretmene karşı duyduğum hayranlıkla nasıl oluyor da bunu fark edebiliyor diye onun aklına şaşırırdım hep. Nice kezler yapıp nice kezler de yakalandıktan sonra  olay nihayet ben de dank etmiş "Haaa göz bebeklerimden anlıyormuş" diye uyanıp, benim için bu büyük ve gizemli olayın sırrının çözülmesi ile sonlanmıştı minik teneffüslerim. Ne garip bir çocukmuşum. Hala öyle miyim acaba!



Yiyeceklerin aksine epey kıyafet vardı ve pahalı olmasına rağmen bana göre işe yarar hiç bir şey yoktu.



Sanki mağazaların seri sonu ürünleri gibi! Eski sezonlardan toplama ürünlerdi sanırım.


Bence siz de benim gibi yapın, ürünleri bırakın da şu şamdanların ve merdiven sahanlığının güzelliğine bakın!



Tarihte hareketli geçmişi olan Berg Konağı'nı eşimle birlikte keşfetmiş olmaktan mutlu oluyor, bu konağa adım attığım andan itibaren etkileyiciliğini gözler önüne serdiği için IWC'nin iki saatlik genel toplantılarından birinin İtalyan Büyükelçili'nde olması içimden geçiriyorum. Kim bilir belki  bu konağa bugünkü gibi bir karmaşa olmadan onu rahat rahat hissetmek için bir kez daha gelme şansım olur!

Kaynaklar:


2 yorum:

nesibe dedi ki...

Nasıl bir ihtişam böyle... Dediğin gibi standlar pek ilgi cekici olmasada böyle bir binayı görmek bile yeter insana...

Ayşe Gençer dedi ki...

Uzun süre bayar da bir süre öyle bir evde yaşamak da güzel olsa gerek! Karlı bir kış günü gecelemek için yolda kalmış masum ve çaresiz bir "Tanrı Misafiri" numarası mı çeksem acaba!!!