Az Gittik Uz Gittik Dere Tepe Düz Gittik

Yürüyerek şehri tanıma hedefim bugün Bilioteka İmeni Lenina'dan başlayıp 1905'e varmak planı ile devam ediyor.  Artık sokak sokak Moskova haritam var ve nereye gittiğimi biliyorum.
Metro'dan çıkınca sağda Kremlin'in kulelerinden ve içindeki katedrallerden biri görüş alanımızda. Soldan devam edince, soldaki ilk sokağın sonunda, dün Rus Devlet televizyonunda Paskalya Bayramının kutlandığı Moskova'nın en büyük kilisesini görüyorum. Biz rotaya uyup Arbat'a doğru yürüyoruz.  Dakika bir, gol bir daha ilk binada bilim adamlarının rölyeflerini(kabartma sanatı) görüyoruz. Bunlar Arşimed, Kopernik (gezegenlerin güneş etrafında döndüğünü açıklayan gökbilimci), Galile, Newton, Lomonosov(Rus şairi, bilgin, yazar),  Darwin, Mendeleyev (Rus kimyager-periyodik tabloyu hazırlayan bilgin),  Timirzayev (Rus Botanikçi, Fizyolog- Geçen hafta gittiğim Timiryazev ormanının adının nereden geldiğini bu bahaneyle ben de öğrenmiş oluyorum),  Pavlov. Ben burada üçüne yer veriyorum.


Arşimet

Newton

Darwin

1870-1924 yılları arasında yaşayan, Sosyalizmin kurucularından Bolşevik devriminin lideri Lenin.


Aşağıdaki binada dikkat etmenizi istediğim ilk şey iki kat arasındaki rölyefler. Hep söylediğim gibi mimarinin güzelliği çıplak gözle anlaşılabiliyor ancak. Resim üzerine tıkladığınızda biraz da büyüyecektir. Diğeri ise Moskova'da hala yukarıda olan elektrik telleri. Elektrik telleri ayrı, troleybüslerin telleri ayrı görüntü gerçekten kötü. Bunların hala neden yeryüzünde olduğunu anlayamamakla beraber en kısa sürede yer altına alınmalarını temenni ediyorum.



Dostluk Evi, Arbat metro çıkışının karşısında. Buraya sadece konser veya senimer olduğu zaman girilebiliyor. Duyduğum kadarıyla içi de dışı kadar güzelmiş.




Aşağıda yol boyunca gördüğümüz mimari değer taşıyan binaların bazıları yer alıyor.



Bir dört yola varıyoruz ve karşıya geçip B.Nikitskaya Ulitsa'dan  (ulitsa Rusça'da cadde anlamına geliyor) devam ediyoruz.


Kafe-restoranlardan bir kaç örnek.




Elektrik telleri burada da görüntüyü bozuyor.


Bu binanın özelliği, bir sonraki resimde yakın çekimini göreceğiniz balkonun altındaki süslemeler.





Soldaki bina diğer soğan kubbeli Rus Ortodoks Kiliselerinden epey farklı ve bu nedenle ilk bakışta kilise olduğu pek anlaşılmıyor. Puşkin'in düğün törenini burada olmuş. İçinde Puşkin ve eşinin heykellerinin bulunduğu altın yaldızlı kubbeli anıt bu meydana bu olayın anısına yapılmış.  



Ve işte o kilisenin daha yakınan çekilmiş bir resmi.


Bu kilisenin tam karşısında ise "Gördüklerimin En Güzeli: Gorki Evi" yazımda beraberce gezdiğimiz Gorki'nin Evi bulunuyor. Gerçekten çok zarif bir bina. Sizce de öyle değil mi?






Bu bina ise Tunus Büyükelçiliği'nin binası. Kırmızı ay yıldızlı bayrak görmek heyecanlandırıyor beni.



Nikitskaya Caddesi'nin sonuna geldiğimizde yedi kız kardeşten biri ile karşılaşıyoruz. 1948 yılında yapımına başlanan ve yapımı altı yıl süren bu 160 metre yüksekliğindeki 22 katlı bina, Sovyet devlet liderlerinin oturması için inşa edilmiş. Bugün ise halka açık olarak konut ve ticari amaçlı kullanılıyor. Stalin, aradığı ihtişamı burada da yakalamış. Binanın altından yukarıya bakmak baş döndürüyor ve o devasa taş yığınının altında insan kendini küçüçük hissediyor. Ayrıca baş döndüren şey, binanın sadece devasa olması değil üzerindeki oymalar, heykeller... Bina ile ilgili üzücü olan bir şey ise değişen pencere profillerindeki farklılıklar, bir standarda göre yenilenmemeleri. Kimisi kahverengi, kimisi beyaz.... Diğer şey ise pencerelerin altındaki klimalar (elektrik tellerine dikkat, burada da resimde istenmeyen misafir durumda).









Binanın giriş katında bir kafe-restoran var ve burası dinlenme molası  vermek için ideal bir yer. Servis, self servis olarak yapılıyor. Yemeklerin lezzeti normal ama ben lezzetli bir şeyler yemekten çok ortamı için orada olduğumdan çok sorun değil. Mantarlı tavuk dolma, pilav ve salata alıyorum. 144 Rub. (yakşalık 7.5 TL) Cheese Kek 75 Rub.(3,5 TL)  ve çay 20 Rub(1 TL). Fiyatlar çok uygun. 
Dekorasyon olarak ise restoranın içi de dışı da hem seni, hem beni yakar cinsten.  Avizeler, tavan alçı süslemeleri, kolonlar, vitray çalışmaları, duvaların içine gömülmüş aydınlatmalar hepsi çok etkileyici. Resimler zaten her şeyi anlatıyor.








Restoranın sağından devam edip merdivenlerden aşağıya inince elektrik ve troleybüs tellerinin altında, hayvanat bahçesinin girişini görüyoruz. Hayvanat Bahçesi, 1864 yılında açılmış ve o tarihten sonra yıllar içinde geliştirilmiş. 1003 kişinin çalıştığı bu alan yaklaşık olarak 22 hektar büyüklüğünde. Bu hayvanat bahçesi, vahşi hayata olan merakim nedeniyle Moskova'ya yaptığım ilk turistik seyahatimde gittiğim yerler arasında. Bir kez de panayır yeri gibi olduğundan belki bize bayram yeri coşkusu verir diye ramazan bayramında gitmiştim. Havalar biraz daha ısındığında bir kez daha gidip sizinle paylaşacağım.  


Hayvanat Bahçesinden sonraki dört yolu geçtikten sonra Krasnaya Presnya Caddesi'ni takip ediyorum. Sağdan ikinci sokağa, Malaya Gruzinskaya Ulitsa'ya  girince aşağıdaki Timiryazev Devlet Biyoloji Müzesi'ni görüyorum. 1922'de açılan bu müzede 60 binden fazla çeşit sergileniyormuş. Bu müze de gidilecek yerler listesine ekleniyor.



Moskova'da yaygın olan bir başka şey arabaların boyanması. İşte buna bir örnek.




Aynı sokakta Moskova'daki iki katolik kilisesinden biri yer alıyor. Mimarisi gotik stilinde (sanki yükselerek uçuyormuş izlenimi veren, sivri  kesimleri olan bir mimari stil) olup Rus ortodoks kiliselerinden çok farklı ve etkileyici. Dün gece (4 nisan) kiliselerde paskalya kutlamaları yapıldığından herhangi bir kutlama yapılıp yapılmadığını görmek için içeri giriyorum. Girişte kurabiye, çörek gibi şeyler satılıyor. İçeri girişte ana kısma geçmeden önce girişteki antrede bir çok kişinin bekliyor ve hoperlorden gelen sesde bir hanım bir şeyler anlatıyor. İnsanları aşınca kapının bir görevli tarafından kapalı tutulduğunu ve dolu diye sanırım içeriye girişe izin vermediğini görüyorum. Cam kapıdan içeri bakınca ayini görüyorum. Dualar okunuyor. Beyaz yerlere kadar uzun kollu ve oldukça bol sade bir elbise(ne diyorlar bilmiyorum onlara) giyen kabarık ve uzun kır saçlı bir adam (Hz. İsa'yı canlandırdığını tahmin ediyorum çünkü ortodoks kiliselerinde gördüğüm papazlara pek benzemiyor kıyafeti) ve aynı şekilde giyinen çocuklar görüyorum. Katolik kiliselerinde Ortodoks kiliselerinden farklı olarak sıralar var oturmak için. Ortodoks kiliselerinde oturma yok herkes ayakta duruyor. Neyse arada alkışlıyorlar. Bu alkış olayı bana çok ilginç geldi. Tam ayrılmak üzereyken içeriden gözyaşlarını silerek bir hanım çıkıyor. Allah için dökülen bir göz yaşı... 




Kiliseyi geçtikten sonra ilk soldan dönüp 1905 metro durağına ulaşmak için tipik ve hiç tipik olmayan binaları geçerek U çiziyoruz. Moskova'ya ilk geldiğimde eşimin kaldığı kampın çevresindeki kiremit evler bana çok değişik gelmişti ve hoşuma gitmişti. O bölgeye has bir şey olduğunu düşünmüş ve farklı olması nedeniyle hoşuma gittiğini söylemiştim eşime. Sonra zamanla gördüm ki sadece o bölge değil bütün Moskova komünist rejimden kalan bu tip evlerle dolu. Tek fark kimisinin 4-5 katlı, kimisinin 10-12 katlı olması. Bu nedenle modern binaları görmek şaşırtıcı oluyor.







İşte hala alışıp alışveriş yapamadığım Rus manavları! Sadece sebze-meyve değil bir çok şey (et, balık, peynir, sigara, dondurma, pastane ürünleri, içecek...) bu şekilde satılıyor.


Az gidip uz gidip tepe olmadığı için hep düz gittiğimiz yaklaşık üç saat süren gezimizin ardından, harita üzerine bu bölge yürüyerek keşfedilmiştir işareti koyup, yorgunluğumuzu atmak ve balık keyfi yapmak üzere evimizin yolunu tutuyoruz.

3 yorum:

Unknown dedi ki...

Fotograflar harika, son derece bilgilendirici bir posta olmus Ayse, paylasmana cok sevindim, cok davetkar olmus yazi bir de, sehir beni gelip benimle tanis diyor sanki:))

Ayşe Gençer dedi ki...

Bir fotoğraf sanatçısının ağzından bunları duymak beni çok mutlu etti. Çok teşekkürler.

Sevgilerimle

elif dedi ki...

çookkk özendim sizee:)
gelip sizle şehri gezesim biyandanda fotoğraf çekesim geldi postu okurken..benim yerimede gezin olurmu..