Moskova'da Bir Doğa Yürüyüşü

Thanks to Phoebe Taplin for this trip

Bugünkü gezi planımız:
*Kuzniki'de orman içi yürüyüşten sonra göle varış.
*Nikola-Perevinsky Manastırı'nı ziyaret
Orta zorlukta olan yürüyüşümüz yaklaşık 10 km olacak.
Buluşma noktası Moskova'nın güney batısında bulunan mor hattaki Kuzniki Metro istasyonu. Bugün grupta tanıdık sadece bir kişi var. Paskalya tatili nedeniyle diğerlerinin yerine bugün İngiliz Büyükelçiliği'nden gelenler var. Yürüyüşlerimiz hafta içi olduğundan genellikle hanımlar geliyor ama bugünün Paskalya tatili olması nedeniyle üç aile var aramızda. Bir tanesinin 8 aylık bebeğini görünce bu benim için iyi bir motivasyon oluyor. Bir baston puset ve bir de kanguru gibi taşıdığın neyse adını bilmiyorum işte ondan edindim mi gezilerime devam edebilirim. Şu anda bir  Amerikalının çok manidar sözünü hatırladım "Çocuk sahibi olmadan önce çocuk yetiştirmekle ilgili altı teorim vardı Şimdi altı çocuğum var ve hiç bir teorim yok." Sanırım şimdilik ben de teorilerimi bir kenara bıraksam iyi olacak. Yolumuza Marshala Chuykova Caddesinden devam ederek dört yolu geçtikten sonra ilk sola dönerek parka giriş yapıyoruz.
Hatfa içi bir günün sabahında ilk misafirler biziz gibi gözüküyor. Şimdiki sukunetinin aksine, park belli ki yazın epey hareketli.   Girişte bir karting pisti ve lunapark var. Lunapark ve karting pistinin arasından geçip ormanlık alanda yürüyüşümüze başlıyoruz. İşte size bahsetiğim en genç (yürüyüşçümüz demek isterdim ama malesef yürüyemediği için) pusetle gezerimiz alttaki resimde.



Şehrin içinde kar kalmamasına rağmen 5 nisan itibari ile burada hala kar var. Diğer orman yürüyüşlerimizde gördüğümüz gibi burada da sağa sola kaçışan sincaplar var.


Baykuşlu banka da bakın hele ne güzelmiş deyip resmini çekiyorum ve sonra gruba yetişmeye çalışıyorum. Grupta fotoğraf çekmeye tek meraklı kişi ben olduğumdan yürüyüşüm genelikle arkadan onlara yetişmeye çalışarak geçiyor.


Ormanlık arazideki uzun yürüyüşün ardından göle ulaşıyoruz. Moskova'da kendimi ilk kez bu kadar doğada hissediyorum. Çünkü daha önce yürüyüş yaptığımız zemin ya hep taş döşeliydi ya da bazılarında kar yolu kaplamıştı. Ama burada ilk kez toprağa basarak yürüyorum. Toprağın insan üzerindeki pozitif etkisi gerçekten inanılmaz.


Burada ilginç olan şey, resimlerde sizin de göreceğiniz gibi nisan ayında mevsim sanki sonbaharmış gibi olması. Sararmış yapraklar, kuru dallar...  Bu arada ılık havada hafiften yağmur yağıyor ve ilk nisan yağmurunu da bu doğanın içinde hissetmek çok rahatlarıcı oluyor. Elimden geldiğince hissetmeye ve tadını çıkarmaya çalışıyorum.


Göl hala tam olarak erimemiş ama bu ne ki! Birazdan aşağıdaki resimlerden birinde sizi şaşırtacak bir sürprizle karşılaşcaksınız.


Bu parkı ağaçlar yeşermiş ve hava güneşli iken hayal edemiyorum.  Evet buraya bir kez de yazın gelmeliyim.Yazın cennete dönüşen parkın yemyeşil resimlerini siz de buradan görebilirsiniz.






İşte sürpriz resmim bu. 5 nisan itibari ile Moskova'dan 15-20 km uzaklıkta olan bu parkta donmuş olan nehir hala erimemiş ve bir adam gölün üzerinde balık tutuyor.


Lyublino parkında bulunan bu göl manzaralı bu Durasov Malikane'sine ilk kez 16.yy'da yayınlanan belgelerde rastlanmış. 1780'lerde  Godunovs hanedanına ait olan bu arazi ve malikane daha sonra Prozorovskie Prensesi (kimse artık) tarafından alınmış. Malikenin en ünlü sahibi ise 1800'lı yıllarda  Devlet Meclisi Üyesi, tuğgeneral, zengin toprak sahibi  Nikolay Durasov olmuş ve malikaneye onun adı verilmiş. 7 hektarlık bu park, 1937'de halkın hizmetine açılmış ve son derece popüler olmuş. Malikane'nin pazartesi ve salı günleri günleri ziyarete kapalı olduğunu oraya gidince öğreniyoruz. Oraya kadar gitmişken görememek çok üzücü oluyor. 



Artık parktan çıkma vakti geldi. Parkın çıkışında karşıda Volzhskaya metro istasyonu var.metro istasyonunu sağınıza alıp Nikola-Perevinsky Manastırı'na gitmek için Lyublinskaya caddesi üzerinden Shosseynaya caddesine doğru devam ediyoruz.


Tabi manastır o caddede bizi beklemiyor. Buradan 292 numaralı otobüse biniyoruz. Eğer metro ile öyle parkların içinden yürümeyim direkt bu manastıra da geleyim derseniz açık yeşil hattaki Pecnathiki metro istasyonundan aşağıdaki resimdeki okları takip ederek de ulaşabilirsiniz. 


Nikolo-Perervinsky, Moskova'nın en güneyindeki manastır olup ucu bize dokunuyor. Niye mi? Bu manastır, Fethiye yakınlarında, Patara'da doğup Antalyanın bir ilçesi olan Demre'de ölüp oraya defnedilen Saint Nikola'ya adanmış. Saint Nikola'da kendini insanlara yardım etmeye adamış olan ve bugüne değin yaşatılarak gelen efsane Noel Baba'dan başkası değil. İlk kez 1623 yılında kayıtlara geçmiş olan manastır, 1920'de kapatılmış ve sonra 1991'de tekrar ibadete açılmış. Büyük bir bahçe içindeki bu manastır gittiğimizde kilise malesef kapalıydı ama tur liderimizin konuşmasıyla içeri girmemize izin verildi. Sadece bir kaç bayanın temizlik yaptığı bu kilisenin bir gün önceki Paskalya bayramından izler taşıyordu. Tavandaki altı 2-3 metre çapında olan avize taze çiçeklerle süslenmişti. Grup liderimizin de onamasıyla kilise içinde bir kaç kaçamak (bilmiyorum izin verilip verilmediğini çünkü) fotoğraf alıyorum altın kaplamalı ikonları göstermek için.








Altındaki yazıyı okuyamıyorum ama bu manastır Saint Nikola'ya adandığına göre o olmalı.

Mavi soğan kubbeli kilisenin içine ait bir kaç resim... Acele çektiğimden elim biraz titremiş.





Manastırdan çıkıp üstteki haritada manastırı tarif eden okların sol paralelindeki Guryanova Caddesi'nden nehir kenarını takip ederek önce bir şeyler atıştıracak bir yer bulmak, sonra da gezimizin noktalanacağı Pechatniki Metro durağına gitmek üzere dönüş için yürüyoruz.



Nehir kenarında bir ne desem daha doğru olur acaba lokanta ,restoran pek uymaz; sanırım en iyisi gece kulübü olarak adlandırmak. Kırmızı kumaşlarla kaplanan tavan neyse de  girişte bizi karşılayan reklam panosu tam bir bomba. Playboy Gece Partisi de nasıl oluyorsa artık! Menü tamamen Rusça olduğundan kolaya kaçıp bir cesar salata yiyorum. Fiyatlar da lezzet de pek memnun etmiyor beni. O kadar yürüdükten sonra açıkmış olduğumdan pek yemek seçecek durum da da değildim açıkçası. Dönen aynalı disko topunun altında yediğim soğuk ve kurumuş tavuklu salataya 200 Rub ( yaklaşık 10 TL) verip metroya doğru yol alıyoruz.


Metroya varmadan hemen önce bizi bir sürpriz karşılıyor. Cücük soğan başlı bir semt kilisesi. Bu tip kubbeyi de ilk kez görüyorum. Bu esnada çanlar çalınmaya başlıyor. İlk başta bir ezgisi olan bu çanlar bir iki dakika sonra dayanılmaz bir gürültü çıkarıyor. Sebebini anlamanız için en alttaki resime bakmanız yeterli sanırım. Meğer çanları çocuklar çalıyormuş. Çocuk her yerde çocuk, ilk başta güzel güzel çalıp biraz sonra zıvanadan çıkarak iyice şımarıyolar ve dan dan dan durmadan çalıyorlar. Bunun üzerine daha fazla dayanamayıp oradan ayrılıyoruz.



Yorucu bir gün güzel deneyimler ve yeni arkadaşlıklarla son buluyor. Bir sonraki gezimiz Lenin'in memleketi Gorky Leninsky.

Kaynaklar:
http://www.pererva.orthodoxy.ru/dinamic/dinamic_text.php?id_dinamic=12
http://en.wikipedia.org/wiki/Nikolo-Perervinsky_Monastery
http://mgomz.com/museums/ljublino/





Hiç yorum yok: