12. Moskova Uluslararası Bira Festivali



Bu yıl 3-11 Temmuz 2010 tarihleri arasında  düzenlenen 12. Moskova Bira Festivali'ndeyiz (Московский пиво фестиваль). Festival, Lujniki Olimpik Tesisleri ya da kısa adıyla Lujniki Stadyumu'nun (Стадион Лужники)  parkında. 78.360 kişi oturma kapasiteli Lujniki Stadyum'u 2007-2008 Şampiyonlar Ligi'nin finalinin de oynandığı Moskovanın en önemli sportif yatırımlarından biri. Maksimum kapasitesine 1980 Yaz Olimpiyatları'nda 103.000 kişi ile ulaşmış. Bu arada Galatasaray ve Beşiktaş, bu stadda Spartak Moskova ile karşılaşmışlar ve her iki maçtan da galip çıkmışlardı. Hazır adı geçmişken stadyum hakkında iki lafın belini kırdıktan sonra yeniden festivale dönelim. Ulaşım metroda kırmızı hatta bulunan Sportivnaya (Спорти́вная) istasyonundan kolayca sağlanıyor. Hayli ilgi gösterilen festival alanına giriş, 50 Ruble (yaklaşık 2,5 TL). Canlı müzik, eğlence, yemek ve tabi ki "Bira" diyorsanız kaçırmayın bu organizsayonu derim size.  Renkli görüntülerle dolu olan festivali başlayalım gezmeye. 



27 firmanın katıldığı festivalde önce bakalım kimler var. İlki, torpilli olan yani Efes'in Rusya'daki bir markası, Старый мельник




Ve festival alanının planları...




İşte alandaki iki sahneden biri. Daha çok pop grupları bu sahnede yer alıyor.







Bir çok polisin görev başında olduğu festivalde asayiş berkemal. Herkes kendi halinde eğleniyor, en ufak bir taşkınlık dahi göremiyoruz.


İşte bu tam biracılara göre bir şapka. Pipet direkt ağıza geliyor.

http://zaazu.com




 Bu beyler Carlsberg'den. fotoğraf çekmek isteyince beni bekletiyor, geçen yıl festivalin en iyisi olduklarını gösteren kupalarını kapıp bu gururu benimle paylaşıyorlar.



Bilek güreşi, sumo güreşi, dama ve  daha bunlar gibi başka oyunlarla festival hayli eğlenceli!




Veeee bir çok organizasyonda olduğu gibi olmazsa olmaz güzel kızlar!






Gezdik, gördük, eğlendik; bira festivalinde gazozumuzu içtikkk sıra geldi yemeklere... Moskova'da yaygın olan şaşlık, yani şişler burada da yerlerini almış. Şaşlıkların yanında bir diğer populer yiyecek de kurutulmuş balıklar. Bu balıklar nasıl yeniyor diye düşünüyorduk ki arka masamızdaki bir beyin, balığın kurumuş derisini bir güzel iştahla soyduğunu ve sonra didiklediğini gördük. Masadaki herkesin bu balığı iştahla yiyişine bakacak olursak balıkların çok lezzetli olduklarını tahmin etmek hiç zor değil. Ama gelin görün ki ben bunları yiyebilir miyim? Yemek konusunda radikal yeniliklere açık olmayan biri olarak cevabım, malesef denemeyi bile düşünemem.









Burada çok üzücü ve bencilce bir şeyler oluyor. Geçerken bir de bakıyorum ki ne göreyim!  Sırf taze tutmak adına canlı canlı ateşte pişiriyorlar bu kabukluları. Bacaklarını oynatıyorlar sanki kaçıp kurtulabileceklermiş gibi sanki. Yazık bu hayvalara! Can tatlı, insan da olsan hayvan da, zeki de olsan beyinsizin biri de! Kediyi biri yaksa öyle kıyamet kopar. Bunun ne farkı var Allah aşkına! Bu da can taşımıyor mu? Resmini çekince hanım hoşuma gitti mi sanıyor anlamıyorum. Tutup bir de kaldırıyor rahat resim çekmem için. Çok üzücü çooook!!! Bu hayvanların canlı canlı pişirilmeleri yasalarla nasıl engellenmiyor anlamıyorum.



İşte iştahla derisi soyulup hazırlanan balık!


Moskova'dan gitmeden şöyle eşimle beraber bir portremizi çizdirmeyi çok istiyorum evin en güzel köşesine asabileceğim. Diğer fotoğroftaki harf gibi düzenlenmiş olan şeyler ise bizim  daha çok eski Türk filmlerinden görmeye aşina olduğumuz pazar fileleri. Çok çekici duruyorlar, bir  tane fuşyasından alsam mı ne! Eşimin nerede kullanacaksın sorusuna mantıklı bir cevap bulamadığım için evin bir köşesinde, bir dolabın içinde duracağı anlaşılıyor ve bu stantı da böylelikle es geçiyoruz.



Bu grup işte tam bana göre. Sanırım yaş kemale eriyor. Öyle bam bam bam şeylere beynim pek müsade etmiyor. Ne güzel caz gibisi var mı! Güneş etkisini azatmış akşam da çökmek üzereyken biz de bir masaya çöküyor, müziğin ve günün tadını çıkarıyoruz.





İşte bu çift de bizim özellikle de benim tabi dans kursuna gitme hevesimi depreştiriyor. Helal olsun sana be  bey amca. Ellerinden öpüyor ve seni ayakta alkışlıyorum.






 


Bu arada burada ne mi yapıyorum? Ağzımın akan sularını topluyorum. Ne için mi, bırakın o da bana kalsın! Festivalde güzel bir pazar öğleden sonrası geçirdikten sonra burraya bir kez daha ama  bu sefer öğleden sonra değil bize göre festivalin en güzel zamanı akşam saatlerinde gelmeye karar veriyor ve evimizin yolunu tutuyoruz.



Kaynaklar:


2 yorum:

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Tam yaz gününe uygun bir festival olmuş bu. Eminim tonlarca bira içilmiştir. Bu fotoğraflı tur için teşekkürler..

Nesibe dedi ki...

Keşke Murat orada olsaydı... :-)