Bu geziyi organize eden Phoebe Taplin'e çok teşekkürler.
Moscow Time gazetesi yazarı Phoebe Taplin tarafından organize edilen gezimiz, geçmişi 12.yy'a dayanan antik şehir Kolomna'(Коломна)ya yapılıyor. Bunun için 08:30'da Kazansky Tren Garı'nda buluşuyoruz. Daha doğrusu buluşuyoruz değil buluşuyorlar. Çünkü ben metro istasyonunu kaçırıp bir sonraki istasyondan geri dönene kadar atı alan Üsküdar'ı geçiyor; yani kıl payı kaçırıyorum treni. Kazansky Vokzal (Казанский вокзал) yani tren garına ulaşım Komsomolskaya Metro istasyonundan yapılıyor. Trenden inince platformdaki gar yönlendirmelerini takip edip çıkıyorum. Gar metro çıkışında hemen solda kalıyor. İstasyona girdiğimde treni kaçırdığımı anlamamın üzerine hiç düşünmeden gidip bir sonraki trene bilet alıyorum. Allah'tan bir sonraki tren 25 dakika sonra da çok şey kaçırmayacağım. 210 Ruble (yaklaşık 10 Lira)'ye bileti alıp beklemeye başlıyorum. Bu arada olaylar benim burada anlattığım gibi sakin geçmiyor tabi. Biraz garı, gişeyi, peronu ve elektronik panoyu çözene kadar hareketli dakikalar yaşıyorum. Bir şey sorduğum genç cevap vermeyince bir iki denemeden sonra onun sağır dilsiz olduğunu öğreniyorum. Neyse genç akıllı. Aynı trene bineceğimizi ve tren yanaşınca panoda gözükeceğini anlatıyor bir şekilde ve ben de anlıyorum başka bir şekilde. Neyse şükür iki saat sürecek yolculuk için trendeyim nihayet.
Daha öncekiler gibi tren pek hareketli maşallah! Satıcılar, müzisyenler boş bırakmıyor. Biraz onlara bakayım, biraz dışarıyı seyredeyim derken vakit geçiyor.
Daha önceki tren yolculuklarımdan farklı olarak bugün satıcıların yakalarındaki mikrofona konuştuklarını görüyorum. Hemen hepsi ellerindeki ürünleri satmaktan daha çok öyle hızlıca ve kısaca tanıtıp bir sonraki vagona ulaşmayı amaçlıyor gibiler.
Bu müzisyen çok sempatik ve başarılı. Umarım hayat onun karşısına istediği fırsatları çıkarır ve bir gün bu trenlerden sahnelere transfer olur.
İki saatlik yolculuk bitiyor ve Kolomna trenin penceresinden uzaktan gösteriyor kendini.
Haydi Bismillah. Kolomna'ya ayak basıyor ve grubu aramaya başlıyorum. Phoebe, Kremlin'de olduklarını ve oraya tramvayla ulaşabileceğimi söylüyor. Ben de gar çıkışında bir genç hanıma Kremlin'e gideceğimi ve tramvayın nerede olduğunu soruyorum. Bir tramvay var zaten diyor ve benimle biniyor tramvaya.
Ben eşeği sağlam kazığa bağlamaya çalışıyor ve arkadaşa şahane Rusçamla Kremlin'e gitmek istediğimi bir kez daha söylüyorum. İşte bu noktada Mevlana'nın "Kusurları örtmede gece gibi ol!" lafı aklıma geliyor ve arkadaş ile ilgili yorum yapmıyorum. Kısaca çıtır çerez arkadaşın inmesinin ardından bu sefer eşeği sağlam kazığa bağlayamadığımı anlıyor ve kondüktör teyzenin yanında alıyorum soluğu. Meğer şehirde 10 tane tramvay varmış ve Kremlin'e 1 nolu tramvay gidiyormuş. Yoksa az önceki abla onu mu anlatmaya çalışmıştı ki acep? O noktada inip başlıyorum bu 1 nolu tramvayı beklemeye. Nihayet geliyor ve bu kez sert gözükmesine rağmen direkt kondüktör teyzemden alıyorum yardımı ve sadece görünüşünün sert olduğunu anlıyorum. Onun yardımını anlatmak konusunda diğer arkadaşla karşılaştırırsak güneş gibi olmalıyım sanırım. Çünkü teyzecik zaman zaman bana bakıp gözüyle daha var gibi işaret edip beni unutmadığını belli ediyor. Ey iyi kalpli gürbüz teyzecim, sen bana yardım ettin ya Allah da sana yardım etsin! İşte bu pazar yeri Kremlin'e geldiğimizin habercisi oluyor ve teyzeciğe teşekkür edip iniyorum tramvaydan.
İnince tam karşımdaki yoldan giriyorum pazarım içine ve teyzeciğimin dediği gibi doğruca yolu takip edip kale duvarı gibi bir şeyler görmeye çalışıyorum. Malum Kremlin Rusça'da kale demek. Geçtiğim yerlerden bir daha geçemeyeceğimin bilinciyle, bir yandan grubu görmeyi kollarken bir yandan da fotoğraf çekmeyi ihmal etmiyorum.
Yol maceraları bittiğinden şimdi biraz da Kolomna hakkında bilgi vereyim öyle değil mi! Şehir 1177 yılında Moskova ve Oka Nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş olup Moskova'ya 114 km güney doğusunda kalıyor. Dönemin sığır hayvancılığı ve demiryolu mühendisliği merkeziymiş. Diğer eski Rus şehirleri gibi bir de kalesi var. Rusya'nın en güçlü çariçesi Büyük Yekaterina burayı ziyarete geldiğinde en favori mimarı Matvei Kazakov'u yollayıp neo-klasik kiliseler inşa etmesini istemiş.
Ne güzel böyle küçük pencereli, dekoratif çerçeveli, tek katlı, restore edilmiş bu klasik eski Rus evleri!
Nihayet kale duvarını görüyor ve grubun içeride olduğu teyidini alıyorum. Tam da Kremlin'den ayrılmak üzere olduklarından tam zamanında varıyorum oraya. Geride kalmışlığımdan çok fazla etkilenmiyormuşçasına bir yandan bir daha çekme sansım olmayacak kiliselerin fotoğraflarını çekmeye devam ediyor bir yandan da neredeler diye göz taraması yapıyorum. Uzaktan el sallayan grubu gördüğümde hem onlara doğru ilerlemem hem de sanki hiç bir şey olmamış gibi fotoğraf çekmeye devam etmem o anda bana bir çocukluk anımı hatırlatıyor.
Sekiz yaşındayken annemle Erzurum'a köyümüze gitmiştik ve oradan delikanlı bir akrabamızla beraber otobüsle dönüyorduk İstanbul'a. Mola yerinde otobüsün kalkma saati gelince bizim delikanlı bir türlü otobüse gelmemiş, annem dahil yolcusuyla, ekibiyle bütün otobüs meraklanmıştı. Kaptan artık beklemek istemeyip kontağı çalıştırınca annem iyice endişelenmiş bir iki daha beklemesi için üstelemişti kaptana. Neden sonra bizim delikanlı elindeki mendilini özenle ve yavaşça katlayarak sallana sallana otobüse doğru yürürken görünmüştü. Herkes Allah iyiliğini versin demişti onun böyle aheste aheste sanki hiç bir şey olmamış gibi gelişine. O günden sonra ne zaman biri acele zamanda salına salına iş yapsa hep bu anıyı hatırlatır, bu delikanlının kulaklarını çınlatırız. İşte Kolomna gezisinde herkes yüzünü bana dönmüş el sallarken bana benim fotoğraf çeke çeke onların yanına doğru yürümem bana kendimi o delikanlı gibi hissettiriyor ve bu olay yüzümde muzip bir gülümseme bırakıyor.
Grubun yanına yaklaşında her zaman cool olan Phoebe bana doğru koşup sarılıyor. Nedenini çok anlayamasam da cesaretim övülüyor ve tebrikler alıyorum kendi başıma kalkıp onları bulduğum için. Böyle bir tepki göreceğim hiç aklıma gelmediğinden ben onlara onların bana şaşırmalarından daha çok şaşırıyorum doğrusu.
Şimdi gelelim Kolomna Kremlin'e. 24 hektarlık bir alanı kaplayan bu kale, Moskova Kremlin'i de yapan İtalyan ustalar tarafından inşa edilmiş. Bu arada bir İtalyan restoranın adı olan Kolomna'yı düşününce şehrin adının bu İtalyan ustalardan gelip gelmediğini merak ediyorum. Bir bilene sormak lazım!
İşte 17 kuleli Kolomla Kremlin'in detaylı planı.
Kule
Katedral Meydanı
Novo-Golutvin Manastırı
Brusensky Manastırı
Tapınaklar
Sivil İnşaat
Anıtlar
Aşağıdaki fotoğraf Kolomna Kremlin'in içindeki Sabornaya Meydanı'na ait.
Benim için şehirde en öne çıkan şey işte bu çok zarif eski Rus evleri oluyor. Bu ev çok süslü ama buradaki bir yıllık tecrübem bana "İçi için fazla heveslenme bu kadar güzel değildir." dedirtiyor ve içlerini görmek için içimde ciddi bir merak oluşuyor.
Kiliselerin olduğu alandan çıkıp yolu takip ederek kalenin surlarına varıyoruz. Bu kale 3.Vasily'nin emri ile 1525-1531 yılları arasında öncelikle Kırım Tatarlarının saldırılarından korunmak amacıyla inşa edilmiş. Daha sonra Osmanlı İmparatorluğu ile Moskova Devleti ile arasında sınır olmuş. Buralara kadar dayanmışız yani!
Maria Kulesi'nin önünde (Marinkina Bashnya, маринкина башня) ortaçağ savaşçısı aziz Dmitry Donskoy için yapılan anıt! Bir sonraki fotoğrafta karşınıza çıkacak bu Maria'nın kulesi ile ile ilgili şehir efsaneleri olduğunu öğreniyorum.
Kolomna'daki bal şaraplarının (aşağıda bununla ilgili bilgi bulacaksınız) en popüler olanlarından birinin adı Maria'nın Kulesi anlamına gelen Marinkina Bashnya (маринкина башня)'ya da adını vermiş Phoebe'nin bize anlattığı bu efsane. Efsaneye göre 17.yy'da sahte Dimitry'nin eşi Maria tutuklanıp bu bu kuleye hapsedilmiş ve Maria kuş gibi kalenin dışına uçmuş. Yani sanırsam kaçmış! Anladığım kadarı ile efsane işte bu.
Bu da ismini efsaneden alan bal şarabı аринкина башня.
İçeride hediyelik eşyalar bir satan mağaza bulunuyor.
Brusensky Uspensky Manastırı (Брусенский Успенский монастырь).
Aslında trende zaman geçirmek için atıştırdığımdan fazla aç değilim ama yine de sıcak bir ortamda dinlenip bir şeyler yemek iyi geliyor.
Ne enteresan bir tuvalet böyle! Duvarlar kabartma süslemelerle rengarenk boyanmış.
Restorandan çıkıp mütevazi bir müzeye giriyoruz. Sergilenen az sayıdaki parçadan ilgi çekici olan bir kaçı...
Şimdi ise müzeden daha ilginç bulduğum bir hediyelik eşya dükkanına geliyoruz.
Binalardaki detayların güzelliği, her zaman fotoğrafta göründüğünden daha fazlası!
Gezilerimde görüyorum ki ahşap, geçmiş dönem Moskova mimarisinde önemli yer tutmuş. Kiliselerden evlere kadar bir çok yapının dış cephesi ahşaptan yapılmış ve ahşap süslemeciliğine çok önem vermişler.
Bir de soğuk havalarda evi havalanma ihtiyacından yapıldığını tahmin ettiğim, evin çok soğumasına neden olmayan bu küçük pencereler çok sevimli.
Ne güzel, sakin, düzenli ve temiz bir şehir böyle!
İşte şimdi çok ilginç bir yerdeyiz. Ulitsa Oktyabrskoi Revolutsii d.219'da (Улица Октябрьской Революции, д.219а.) Daha önce varlığını bile duymadığım yerel bal şaraplarının satıldığı Zolotoi Ulei (Золотой улей) mağazasındayız. Bu mağaza ve ürünleri hakkında detaylı bilgiyi buradan alabilirsiniz.
Ürünlerin ambalajlarının tasarımında Rus mimarisinden etkilenilmiş.
Mağazanın haritası merak edenler için burada!
Dönüş vakti yaklaştı. Yine 1 nolu tramvaya binip bu sefer tren garına değil otobüs terminaline gidiyoruz.
Bilet fiyatı 250 Ruble olan otobüs yolcuğu trenden daha konforlu. Otobüste çay, kahve alabileceğiniz bir hostes dahi var. Bu konforlu yolculuk yorgunluğun üstüne süper geliyor ve hareketli başlayan günü otobüste iyice sakinleşiyor ve uyuklaya uyuklaya evime doğru yol alıyorum.
1 yorum:
Gercekten cok guzel bir yazi olmus canim. Sanki bende oraya gitmis gibi oldum. Sen anlatmistin aslinda ama yaziyla birlikte gozumde hersey tam olarak canladi walla,ellerine saglik
Yorum Gönder