Moskova'da Letonya Moda Rüzgarı-Riga Fashion Mood



Nihayet bir defileye katılarak milli oluyorum. Çok keyifliymiş yine isterim!

Uluslararası Kadınlar Kulübünde dahil olduğum grupların bir üyesinden, Letonyalı dizaynerların defilesi için bir davet alıyorum  ve kaçırır mıyım tam benlik bir organizasyon deyip balıklama dalıyorum.

Tabi klasik ve kaotik Ayşe günlerinden biri olma özelliği ile başlıyor organizasyona dahil olma sürecim. Önce defileye gidiyor olmanın da özeni ile seçiyorum giyeceklerimi ne gereği varsa! Sonra hmm, ortalıkta fotoğraf çekerken rahat olmaz diyerek aşağıdaki formda bir şey giymekten vazgeçip usturuplu sade bir çorap ve elbise  giyiyorum ama orta ökçeli ayakkabılar hala ayağımda. Kapıdayım, çıkmaya hazırım. 



Bu sefer aksilikler biraz daha farklı olarak daha evden adımımı atmadan başlıyor. O da ne kapı kilitlenmiyor! Çantayı kenara bırakıp asılıyorum kapıya. Yok olacak gibi değil, şaka gibi!  Her zaman mis gibi kilitlenen daire kapısına bir şey oluyor. Öyle deniyorum yok, böyle deniyorum yok! Mümkün değil, anahtar oynamıyor bile, kapı açık! Yaklaşık on beş dakika sinirlerim, umudunu koruma ya da kaybetme arasında sinüs fonksiyonu grafiği gibi bir seyir izliyor. En sonunda darlanıyorum, dibe vuruyor umutsuzluğum. "Lanet olasıca kapı!" diyesim, üstüne bir de uçan tekme atasım geliyor ama "lanet" kelimesine ve şiddete hayır diyerek (zor da olsa), rahatlamanın çıkış yolu olarak zaten bana eşlik etmeyip top peşinde koşturmaya gidecek olan eşimi arıyorum.  "Offf kapı kilitlenmiyor, gidemiyorum!" Neyse ki önerilerinden biri (anahtarı yağlamak), işe yarıyor ve sırf dertlenmek için açtığım telefon, çözümüm oluyor. Kapıyı kilitleyip çıkıyorum ve böylece kilit problemim zihnimin geri dönüşüm kutusuna atılıyor. 

Dertlerin biri bitiyor, diğeri başlıyor! Şimdiki problemim ise metro çıkışında buluşacağım arkadaşıma geç kalma endişesi. Küçük bir gecikme ile varıyorum. Başlıyoruz yürümeye. Yalnızken biraz aşağı, biraz yukarı yürüyüp ne edip edip bulabileceğim bir adres doğrusu arkadaşımın gözünde biraz büyüyor, taksiye binmezsek geç kalacağımızdan endişe ediyor, sanırım biraz da yürümeyi gözü kesmiyor ve taksiye binmek istiyor.


Moskova'da taksi olayı Türkiye'dekinden epey farklı. Resmi taksi neredeyse yok denecek kadar az, çünkü bütün arabalar taksi gibi çalışıyor. Böyle bir olayı güvenli bulmamaktaki inadıma, Rusça ve yolları bilmemem de eklenince benim için ihtimali dahi olmuyor taksiye binmenin. Ona şimdiye kadar eşimle dahi olsa hiç binmediğimi, emin olup olmadığını  soruyorum. O sürekli biniyormuş; çok ucuz ve güvenli diyor. Bir daha binmeyeceğimi bildiğimden bir kez olsun deneyimlemiş olmak için yani sırf meraktan kabul ediyorum binmeyi ve önümüzden geçen ilk taksi duruyor. Biniyor ve adresi gösteriyoruz. Abi iki dakikalık adresi bir türlü bulamıyor, nehir boyunca bir ileri bir geri gidiyor. Sonra bir ara 600 Ruble (30 lira) ona göre gibi bir şey söylüyor. Daha ne gittik ki beş dakika anca oldu on dakika olmadı. Neyse getiriyor adrese tam önü de değil, ileride bırakıyor. 600 Ruble (yaklaşık 30 lira) isterim diye tutturuyor.

Hay Allahım, Yarabbim olacağa bak! Arkadaşım 100 Ruble veriyor. Ben 500 Ruble daha vermekle vermemek arasında kalıyorum. Ne olur olsun başım belaya mı girsin. Verecem ben diyorum arkadaşıma, Üzeyir Garih gibi Allah yazmasın diye düşünüp. Manyak olur çıkar takip eder, Alimallah! Daha önce yabancı olduğunu anlayıp kakalamaya çalışmalarına alışık olduğunu söyleyen arkadaşım yürü yürü bir şey olmaz diyor ama bana olan oluyor. Abi kornayı bas bas çalarken ve el kol hareketleri ile söylenirken arkamızdan, insanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş lafının doğruluğunu bir kez daha görmüş oluyorum. 

E malum defile müziksiz olmaz diyorsanız işte size müzik!




Lady Gaga - Bad Romance

Alı al moru mor bir halde en azından ben öyleydim karşı köşede bizi bekleyen eşini görüyoruz ve giriyoruz mekana. Oh çok şükür mekan güzel, insanlar hoş! Muhabbet başlamak üzere... Allahtan modum çabuk düzeliyor!


Ama insanlar erkenden gelmiş oturmuşlar, sandalyeler dolmuş!  İki defa turluyoruz mekanı boş yer bulabilmek için. 



Bu arada barın üzeri sıra sıra dizilmiş çeşit çeşit içki ile dolu. Ama ben içki içmediğim için garsondan mors (kızılcık suyu) istiyorum ve abi morsla birlikte adisyonu da uzatıyor. Hay Allah içki içmemekmiymiş suçum diyorum millet şarapları, votkaları bardak bardak bedavaya götürürken. Ey kör talihim anlaşıldı bugün yatana kadar beraberiz, bakalım daha ne marifetlerin var bana gösterecek. Bu arada durmak yok, yer aramaya devam!


Nihayet boş bir koltuk buluyoruz. Arkadaşlarım incelik edip bu yeri bana veriyorlar. Tam oh ne iyi podyum olarak kullanılacak alanı görme açısından yerim süper derken yüzüm yine gülmüyor, talihim bana son numarasını yapıyor. Yanımda oturan altın kravat iğnesi takmış "mal"  bir kaç dakika geçtikten sonra bana "Manken misiniz? . . .  Çok benziyorsunuz da!, .... Nerelisiniz?....." diyor. 
Kapıya atamadığım, içimde biriktirdiğim uçan tekme bu  kıroya gitti gidecek, biri beni tutsun! Fesuphanallah, sabır diyorum. Onun iki yanında sabah Nepal'in yeni yıl kutlamasında tanıştığım büyükelçi  ile eşi otururken boş yerin onların ya da salondaki bir sürü ciddi, düzgün insanın yanında değil de muhabbet kurmaya çalışan bu kıronun yanında olmasına ne demeli ya! 


Neyse ki dj yerini alıyor ve hemen program başlıyor. 



Kör talihimin son numarasının beni kıronun yanıma düşürmek olduğunu sanıyordum ama yanılmışım; kıronun önüme geçerek mankenlerin fotoğrafını çekme merakıymış zalim feleğin final numarası. Zaten hareketli olan mankenleri ön sırada oturanların da fotoya girmesinden dolayı resmetmek çok zorken bu kıro da iyice öne çıkarak makinesini neredeyse mankenlerin gözüne sokacakmış gibi uzattığından fotoğraf çekememi de neredeyse imkansız kılıyor. Bu "mal" niye büyük, küçük her mankeni çekti çok merak ettim doğrusu!

İşte her zaman olduğu gibi skandallar, dedikodular yine ana konunun önüne geçiyor ve defile ikinci planda kalıyor. Artık konuyu Letonya Modasına getirmenin zamanı geldi de geçiyor bile öyle değil mi! Letonya Moda Odası, Letonya'nın moda çalışmaları konusunda iş geliştirmek, Letonya modasını insanlara tanıtmak ve farkındalık yaratmak üzere bir platform hazırlamış. Bunun bir ayağı da bugün yani 14 Nisan'da,  Moskova'da  yapılan beş yüz kişilik bir davetli grubunun olduğu "Riga Fashion Mood" organizasyonu. Bu platformun amacı moda çalışmalarını tanıtmanın yanında bir de tasarımcılarla işletmeleri buluşturmakmış. Defilede sunulan kıyafetler Narciss, Keita, Zaza CoutureColoricious firmalarına ait.


Defilelerde genelde olanın aksine bu defiledekiler öyle çok giyilmeyecek uçuk kaçık şeyler değil, aksine günlük hayatta kullanılabilecek türden. Şovun ikinci bölümde sergilenen Keita'nın ürünlerinin tarzını beğeniyorum, sade ve feninen. Doğrusu özellikle beğendiğim şey ise  kıyafetlerden çok tamamlayıcı unsur olan saçların şapka gibi tasarlanması oluyor.


İşte bu saçların yapılışını gösteren platformun facebooktaki sayfasından aldığım fotoğraf.



 Ve defile başlıyor.... 
İşte  Narciss ve Keita firmalarının ürünlerinin sunumundan güç bela aldığım fotoğraflar.







Defile sonundaki toplu geçiş...


Benim favorim olan bu çivisi çıkmış ya da mankencilik oynar gibi abartı kıvırmalarla yürüyen mankeni göstermesem içim rahat etmeyecek! Ama itiraf etmeliyim ki izlemesi en zevkli olan o oluyor benim için. Gelmesini sabırsızlıkla bekliyor, gözden kaybolana kadar takip ediyorum. Omuzları ile de yürüyen bu mankenin yürüyüş stili ayağını atış şeklinden belli oluyor sanki fotoğrafta ne dersiniz?


Zaza CoutureColoricious firmalarının çocuk ürünleri..
Çocuklardan ürünlere pek bakmaya fırsat bulamadım desem yalan olmaz sanırım.




Maşallah, maşallah, maşallah ne güzel bir kız çocuğu, rüya gibi...




Ne masum bir şeysin sen öyle! Tam sevmeliksin cimcime.


Defilenin bitmesinin ardından arkadaşlarımla tekrar buluşuyor ve beraber metroya gidiyoruz. Çıktığımızda hava kararmış olduğundan nehrin üzerinden geçerken harika romantik manzaranın seyrine dalıyoruz ve bir fotoğrafla sabitliyoruz bu anı. 

Hintli arkadaşım ve Rus eşi
Kapının kilidinin tutukluk yapması ile başlayan ve gösterinin ortasında fotoğraf makinemin şarjımın bitmesine (yaa bir de bu var) arada geçen onca talihsizliğe rağmen yine de her şeye değer güzel bir gün yaşamanın keyfi ve yorgunluğu ile evime maçtan dönecek eşimi karşılamak üzere varıyorum.

Bu arada Art Academiya'nı ortamını çok beğendim, ilgilenenlere tavsiye edilir.



Daha Büyük Görüntüle



Kaynaklar:


Hiç yorum yok: