Yerlere Tükürmeye Dostoyevski Yorumu


Dostoyevski /  Delikanlı, 1875
-Kadınları, kaba, beceriksiz oldukları, kendi başlarına hareket edemedikleri, hem de açık saçık elbise giydikleri için sevmiyorum! diye başlayan bir nutuk tutturdum. 
Prens korkunç bir şekilde neşelenerek:
-Yavrucuğum, acı biraz! diye seslendi. Bu da beni daha çok çileden çıkardı.
.
.
Ona dönüp bağıra bağıra:
-Sizi eğlendirmek için söylemiyorum bunları, dedim. Sadece düşündüklerimi anlatıyorum. Ama, nasıl oluyor da kadınlar kaba oluyorlar, açık saçık bir şekilde giyinebiliyorlar? Bu yeni bir şey.
-Evet, kabadırlar, tiyatroya, gezme yerlerine gelin de görün. Her erkek, örneğin, yolun sağ tarafından geçileceğini bilir, karşılaşınca da hemen sapar, o sağa ben sola. Bayanlarsa, yani kadın, sanki siz muhakkak kenara çekilerek yol vermek zorundaymışsınız gibi, üzerinize doğru gelir, hatta sizi görmez bile... Zayıf bir yaratık olması bakımından kendisine yol vermeye hazırım. Ama neden bunu kendisine verilmiş bir hak gibi kabul edip dayatıyor. Neden benim ille böyle hareket etmek zorunda olduğumdan o kadar emin bulunuyor? İşte insanın gücüne giden de bu! Bir kadınla karşılaştığım zaman hep yere tükürürüm.
Üstelik bir de haklarının ellerinden alındığını söyleyip eşitlik istiyorlar. Peki, ama beni ayaklarının altında çiğneyerek ağzıma kum doldurmak eşitlik mi?
-Kum mu?
-Evet, çünkü uygunsuz bir şekilde giyiniyorlar, bunu da  anca ahlaksız bir adam görmezlikten gelir. Mahkemelerde ayıp şeylerden konuşulduğu zaman kapıları kapıyorlar da neden daha çok insanın bulunduğu yerlerde, sokaklarda buna göz yumuyorlar? Arkalarına ipeğin altına hışır hışır yapsın diye göz göre göre astar koyarak güzel bir kadın olduklarını göstermek isterler. Ben bunu fark edemeden geçemem ki. Genç bir erkek de, çocuk da, yeni yürümeye başlayan bir çocuk bile bunun farkına varır; bu alçaklık değil de nedir? Eğlenceye düşkün yaşlılar, dillerini çıkararak varsın peşlerinden koşsunlar, ama korunması gereken temiz gençleri de unutmamalı. Bu durum karşısında yapılacak tek bir şey kalıyor, o da tükürüp geçmek. Bakarsınız bulvarda gider, arkasından da bir buçuk arşın uzunluğunda bir kuyruk bırakır, bununla da tozları süpürür durur. Arkasından gidenin vay haline! Ya öne geç, ya yana fırla, yoksa ağzınıza, burnunuza beş okka kum doldurur. Hem de bu elbise sıradan bir bez değildir, ipektir. Oysa yalnız modaya uymak için güzelim ipeği taşların, toprakların üstünden üç kilometre sürükler, kocasıyla senatoda yıllığı beş yüz rubleye çalışır. İşte rüşvetin sebebini burada aramalıyız. Sorarım size bu kadar para ile nasıl geçim sağlanır? Her zaman tükürüyorum, yüksek sesle tükürüyor, sövüp sayıyorum

Hiç yorum yok: