Moskova Uluslararası Kadınlar Derneği'nin mart ayı toplantısının teması Hindistan! Biraz maceralı ya da atraksiyonlu ya da tersliklerle başlayan gün, Hint yemekleri, müzikleri, edinilen yeni arkadaşlıklar ve pekiştirilen dostluklarla anılarımda güzel bir gün olarak yerini alıyor.
Yok saçımı fönleyeyim, yok ne giyeyim derken gecikiyor, telaşla evden çıkıyorum. "Para bozdurmalı, metro kartı almalıyım. Of ne plansızım bugün!" diye söylene söylene Erzurum deyişiyle seyirterek giderken bir anda yerle bir oluyorum. Hoooop gümmmm!!!
Metro kartı almak için elimde tuttuğum bozuk paralar bir yandan başımdan aşağı konfeti gibi saçılırken sırtım da yerle bir oluyor ve ilk on, on beş belki de yirmi saniye içinde feleğim şaşmış bir şekilde neyim, neredeyim, ne oldum, yaşar mıyım, Rus kardeşler yardıma koşar da beni tutup kaldırır mı gibi hiçbir şey düşünemeden ve hiçbir yerimi kıpırdatamadan öylece gökyüzünü ile göz göze yatıyorum. Sonra kendime gelip yattığım yerden hissiyatla hasar tespiti ve kırık çıkık analizi yapıp yavaş yavaş doğruluyorum. Ellerim çok acıyor ve çamur içinde! Ne yazık ki çamur içinde olan sadece o değil, montum da. Bir an "Boşver Hint gününü, eve git, zaten geç de kaldın!" diye su koyverecek gibi oluyor, sonra yok hiç bişey olmaz, kalk yıka elini yüzünü, değiştir üstünü ve muhabbetten geri kalma diyorum ya da artık sağ ve sol omzumda ikamet eden iki şahsiyetin git ile kal arasında atışmalarına mı kulak misafiri oluyorum bilmiyorum, sonuçta "Her işte bir hayır vardır bakalım, neyse buna da çok şükür!" deyip eve dönüyor ve yıkama, cilalama yapıyorum. Sonra hop yeniden yollardayım. Neredeyse üç saatlik organizasyonun ilk saatini kaçırsam dahi moral bozmaya izin yok. Eriyen karlara dikkat edilsin ve parmaklar çarpı yapılsın, o kadar!!! Haydeee bankaya.
Banka ve Leninskiy Prospek'teki o koskoca kavşakta da zaman kaybediyor ve bizim oradan bir deyimle ne yazık ki "Eşeğin büyüğünün peyde kaldığını" (asıl önemli işin unutulduğu zamanlarda söylenir) fark ediyorum. İçeri girmek için yaka kartım evde kalmış. Buyurun buradan yakın! Burada bozulan motivasyonum için sokak müzisyeni tam zamanında çıkıyor meydana. O soğuk havada akordeonunun sesi içimi ısıtıyor. Şu heykelde görülen Gagarin gibi jetlerde uçup uzaya çıkıp da sonra uçak kazasında ölecek kadar da kısmetsiz değilim ya, abartma Ayşe!
Çok şükür ki türlü badireleri atlatıp toplantının yapıldığı Leninskiy Prospekt'teki eski ve soğuk devlet dairelerini anımsatan, süsten ve renkten uzak Sputnik Otel (Гостиница Спутник)'e varıyorum.
İşte geç olsun, güç olmasın; muhabbetteyim. Kapıda Nijerya Büyükelçisi'nin eşi olan IWC'nin başkanı Nubia ile karşılaşıyorum. Nubia ile karşılaşmışlığımız, hatta bir yıl kadar önce çiçek kursu için evine gitmişliğim var ama pek muhabbetimiz pek yok doğrusu. Neden bilmem, takdiri ilahi olsa gerek, Nubia sanki eski bir dostunu görmüş gibi seviniyor ben merdivenlerden inerken. Geliyor, sarılıyor, seni görmek çok güzel falan diyor. Biriyle mi karıştırdı ne! İyi neyse diyorum en azından bu muhabbet beni kimlik kartını unuttuğum için ekstra 200 R ödemekten kurtarır belki ve öyle de oluyor. Kimse kartımı sormuyor ve içeri giriyorum.
Birazdan Nubia (mikrofonu tutan hanım) her genel toplantıda yapılan çekilişi başlatıyor. Bugün almasam bile, bir keresinde bir hanımın Küba tatili kazandığını gördükten sonra arada bir alırım çekiliş biletlerinden.
Ne kazandı acaba hiç hatırlamıyorum, ama onun hanımı mutlu ettiği belli!
Öğreniyorum ki dans gösterisini kaçırmışım, ben de ne yapayım, sarili hanımların ortada salınmalarını izlemekle yetiniyorum. Keşke bir de şu kıyafetleri bize denetselerdi o zaman tam olacaktı işte. Bu arada fonda sakin Hint müzikleri çalmakta hala.
Ve işte Kış Kermesi'nde de sergilenen Yöresel Kıyafetler içindeki Hint bebekleri...
Şu parmak olayı neyin nesi acaba? Nereden, nasıl çıkmış?
İşte adım adım "sari" nasıl giyilir!
Ve şimdi bol baharatlı yemeklerden oluşan Hint mutfağına önce göz, sonra damak değdirelim.
Hazırlıklar ful, son kontroller!
Ve büfenin açılması ile birden oluşan yemek sırası. "Bir veren, bin alır." diyen Hintli atalarının inanışına göre olsa gerek zengin bir büfe hazırlamışlar diğer toplantılardaki büfelerle karşılaştırdığımızda. Bakalım neler var!
Rotis denilen bu hamur işi Hindistan, Pakistan, Sri Lanka, Bangladeş gibi Güney Asya ülkelerinde popülermiş ve Hint buğday unundan maya kullanılmadan yapılıyormuş. Haydi bismillah açılışı güzel yaptık, bunu beğendim, bizim damak tadımıza uygun. Bazlama ile katmer arasında bir yerde.
Rotis |
Hintliler dana eti yemeyebilir, "Acaba nedir, nedir?" diye güzel gözükseler dahi etli yemekleri es geçiyorum. Sonradan öğreniyorum ki "murgh" meğer tavuk demekmiş ve bu yemek tavuk göğsü parçaları, domates, kırmızı biber ve zencefil ile yapılıyormuş.
Murgh Tıkka Lababdar |
Ve bu da es geçtiğim diğer yemek. İçine koyun eti parçaları, zencefil ,soğan, sarımsak sosları, defne yaprağı, kimyon, masala, zerdeçal tozu, kişniş, kırmızı biber ve domates konulurmuş. Gerçekten baskın kokulu bir çok baharat içeriyor. Tadı nasıldı acaba?
Mutton Kadai |
Havuç, patates, brokoli, bezelye, konola yağ, sarımsak kokusunda reçine sakızı (asafoetida), bezelye, kimyon, zerdeçal tozu, toz mango, kırmızı biber üzerine bir hint baharat karışımı olan "masala"yı karıştır işte sana Subzi Mili Juili. Bunda da ne çok baharat varmış ama tadı iyiydi, rahatça yedim.
Subzi Mili Juili |
Bu çorba ile yemek arasındaki bu yiyecek, bakliyatlardan (mercimek, bezelye ya da fasulye) yapılıyormuş. Hindistan'ın dışında yine Nepal, Pakistan, Sri Lanka, Bangladeş mutfaklarında da önemli bir yeri varmış. Suyunu çekmiş mercimek çorbasına benzeyen bu yemek de güzel. Bugün pek bir pozitifim maşallah!
Dal |
Marine edilmiş tavuk göğsünden yapılmış baharatlı tavuk şişleri. Bunu da beğendim.
Murgh Malai Kabab |
Bu hamur işi Asya'da, Afrika'da ve hatta Arap Yarımadası'nda da popüler bir yiyecekmiş ve içinde genel olarak baharatlı patates, bezelye, soğan, kişniş, mercimek, tavuk ya da kıyma koyuluyormuş. Fırında ya da kızartılarak pişiriliyormuş. Şekli genellikle böyle üçgenmiş ama farklı büyüklük ve şekillerde de olabiliyormuş. Baharatlı Hint salçası ya da Hint turşusu ile servis ediliyormuş. Bugün bize sunulanda sadece sebze vardı ve ben çok beğenerek yedim.
Veg Samosa |
Bu salata araya karışmış. Yani demek istiyorum ki tavuk ve ananastan yapılmış mayonezli bu salata bir Rus salatasıymış. Ne güzelmiş öyle, yedim onu da. Agop'un kazı gibi ne var ne yok yedim galiba. Ama inanın hepsinden sadece birer kaşık! Bu arada hepsi Hintli olan garsonların son derece nazik ve ilgili olduklarını da söylemeliyim. Belki bunun temeli de yine Hintli ataların öğretilerine dayanıyordur kim bilir :"İster aptal olsun ister yakışıklı; ister iyi olsun ister kötü; kendisine bir şey ikram edilen misafir insanı cennete götüren köprü gibidir." Ne diyelim bu misafirperverlik karşısında 'Mekanınız ölünce cennet olsun' demekten başka.
Salata |
Kimyonlu Hint Pilavı, Hindistan'ın kuzeyinde günlük olarak tüketilen hazırlaması kolay bir pilavmış ve adındaki "Jeera" Hintçe'de zaten kimyon demekmiş. Pirinç, bitkisel yağ, soğan, kimyon ve kişniş yaprakları (bizim köyde buna aşotu, Rusya'da kniza derler) ile hazırlanıyormuş ama bugünkü pilavda bu malzemelerin hepsi kullanılmamış. Aslında ben yerken baharatlar arasında en sevdiklerimden biri olan kimyon kokusunu pek aldığımı söyleyemem. Sadece pirinç değişikti, incecikti.
Jeera Rice |
Güney Asya mutfağında önemli yer tutan bu ince, kıtırıkların yapılışı bölgeden bölgeye, aileden aileye değişiklik gösteriyormuş. Genel olarak undan ya da mercimek, nohut, siyah fasulye, pirinç ya da patatesten türetilen hamurdan yapılıyormuş. Hamur, fıstık yağı ve tuzla yapılıp sarımsak, kimyon, kırmızı biber ve kara biber ile tatlandırılıyormuş, pişirme sodası (neyse artık) ve sönmüş kireç ekleniyormuş. Haydaa! Çok ilginç bir şey oldu bu, durun bakalım daha neler varmış! Hamur çok ince olarak dairesel açıldıktan sonra geleneksel olarak güneşte kurutuluyormuş ya da ateşte, yağda, mikrodalgada yani tercihe ve imkanlara göre pişiriliyor, yemeklerin ya da dip sosların yanında servis ediliyormuş. İçinde kurutulmuş ama kavrulmamış köriler ve sebze preparatları varmış. İşte bu kıtırlar yemek konusunda benim en ilginç tecrübelerimden biri oluyor. Fotoğraf çekmekten sıranın sonuna kalınca tabaktakiler bitmiş, bu kıtırdan sadece küçük bir parça kalmış doğal olarak. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz dedip alıyorumo küçük parçayı. Çok hoşuma gidiyor, hem yiyor hem de aman ne güzelmiş diyorum. Sonra zar zor bulduğum yere sinmiş yemeğimi yerken garsonun servisi yenilediğini görüp biraz daha alıyorum. Keyifle yediğim bir iki ısırıktan sonra bu kıtırlar "Allah'ım bu ne!" dedirtiyor bana. Kokusu kötü gelmeye başlıyor birden. Bir lokma daha mümkün değil yiyemem. Öyle ya ne yapayım, tabağı bitireceğim diye hayatta yiyemem bunu. O ara bu kıtır bana hani pastırma yeyince kokusu tere karışır ya onu hatırlatıyor ve bunu yiyen insanlar terleyince ya da geç yıkanınca böyle kokarmış gibi geliyor. Sonuç olarak bu kıtırlarda iyi ve kötü arasındaki iki uç noktayı yaşadığıma şaşırıyorum. Ve sonra düşündükçe meraklanıyorum birer kaşık aldığım ve beğenerek yediğim şeylerden de biraz daha fazla almış olsaydım aynı şeyi onlar için de yaşar mıydım diye. Ama itiraf etmek gerekirse yemeklerin daha baharatlı ve ağır olacağına inanıyordum gelmeden önce, ama tahmin ettiğim kadar olmadı ya da ben baharatı sevdiğim için bana fazla dokunmadı hatta kıtır ve tatlı hariç keyifle yedim hepsini. Ah işte o kıtır!
Papad |
Bu tatlı Hindistan, Pakistan, Sri Lanka, Nepal ve Bangladeş'de oldukça popüler olup özellikle de düğünlerde yapılıyormuş. Son zamanlarda bu ürünün toz hali marketlerde satılıyormuş ve evde çok pratik hazırlanabiliyormuş. Hamuru un, buffalo sütü, kurutulmuş ya da tavada ısıtılarak kalınlaştırılmış bir çeşit süt olan "khoya"nın karıştırılması ile yapılıyormuş. Top haline getirilen hamur kızgın yağda kızartıldıktan sonra gülsuyu, kakule tohumu ve safran veya "kewra" dedikleri bir baharat ile tatlandırılan şurubun içine atılıyormuş. Bu tatlı bana lokma ve kemal paşa tatlısını hatırlattığı için beğeneceğime inanıp ve iki tane alıyorum. Ama ne yazık ki umduğum gibi olmuyor. Sanki içi tam pişmemiş gibi ve yoğun. Durum böyle olunca o da tabağımda kıtırın yanındaki yerini alıyor.
Gulab Jamun |
Ne güzel söylemiş Hintli öyle atalar: "Dostunuzu sık sık ziyaret ediniz, çünkü üzerinde yürünmeyen yollar diken ve çalılarla kaplanır." Ben de Hint atalarının sözünü dinliyor, salonda dolaşıyorum çalıları temizlemek için eski ve yeni arkadaşlar arasında. İşte bu arkadaşlar arasında en renkli ve canayakın simalardan Kış kermesinde başındaki harika "Gele" ile ilgili beğenilerimi paylaşırken tanıştığım ve sonra her toplantıda muhabbeti biraz daha ilerlettiğim Nijeryalı sıcak hanım ve diğeri, günün ev sahibesi diyebileceğim beni Sahaja Yoga ile tanıştıran, bu yemekler hakkında bilgi veren Hintli Sahaja Yoga koordinatörü.
Bu aktiviteye katılmak başlangıçta biraz çetrefilli de olsa, benim için Hint'ten gelen bir kısmet oluyor ve anılarım dolabındaki, keyifli anılar klasöründe yerini alıyor. Hintli atalara ait olan ve toplumların davranışlarını yönlendirdiği için önem verdiğim atasözlerinden çok manidar olan birkaçını daha paylaşmak istiyor ve bu sözlerle Hint esintisini tamamlıyorum.
Çalmayı bilmeden zurnayı, oynatamazsın en uysal kobrayı.
Başkasının karısına kız kardeş gözüyle, başkasının servetine bir yığın toprak gözüyle, bütün yaratılanlara kendi canını taşıyorlarmış gibi bakan kimse gerçekten akıllı bir kişidir.
Başkasından üstün olmanız önemli değildir. Asıl önemli olan dünkü halinizden üstün olmanızdır.
Haketmeyene verilen hediye, tembellere edilen yardım, nanköre yapılan nazik teklif, kibar olmayana gösterilen nezaket, kireçli toprak üzerine yağan yağmur, sığırın kulağına seslenmek boşa gitmiş demektir.
Güzel sözün açamayacağı kapı, tebessümün başaramayacağı iş yoktur.
Allah'ın takdiri bütün insanlar istemese de yerini bulur, Allah'ın takdir etmediğini bütün insanlar istese de olmaz.
Alçakgönüllü olmak, bilginin süsüdür.
Süzgeç dikiş iğnesine "Defol! Sen delinmişsin" demiş.
Bir kapı kapanırsa bin kapı açılır.
Demiri çürüten kendi pasıdır, insanı cehennemlik eden de kendi günahları.
Bir şeyin yapılmaz olduğunu düşünerek uykuya dalma, böyle yaparsan başkasının bu yapılmazı yaparken çıkardığı gürültüye uyanırsın.
Kaynaklar:
2 yorum:
düşmek sizi bu kadar pozitif yapmış olabilir mi ? :))
ilginç bir etkinlik,yemekleri bizimkine benziyor baharatların çeşidi hariç.
orda olmak isterdim:(
Neval, düşmenin beni pozitif yaptığını söyleyemem ama geç kalmama rağmen yola koyulmama mani olamadığını söyleyebilirim :)))
Sonunda ölüm yok ya düştüysem düştüm dedim sadece :)))
Bu arada ilk kez denedim Hint yemeklerini, dediğin gibi ilginçti. İyi ki huysuzluk yapıp gitmekten vaçgeçmemişim öyle değil mi!
Yorum Gönder