Midilli'nin Kuzeyi Kazan Biz Kepçe






Otelimizden çıkıp kendimizi yine harika manzalarla dolu kıvrım kıvrım dağ yollarına vuruyoruz. Yolun sunduğu sürprizler tatilde insanın başına gelecek en güzel şey oluyor, tıpkı bu küçük çay bahçesi gibi. Muhteşem manzaraya hakim yükseklikte, yeşillerle çevrilmiş bu mutevazi çay bahçesinde bir içeçek molası verip harika fotoğraflar aldıktan sonra yola devam ediyoruz. 

İstikamet Mantamados Köyü, Taksiarhis Manastırı ve Skala...






Elimi Uzatsam Midilli / Molivos-Petra

Hangi resimle yazıyı paylaşsam diye bakarken gözüm bu soldaki fotoğrafa takıldı. Ona bakarken Midilli'yi görüyorum sanırım. Birçok şeyi anlatıyor. Bu bir bakkalın sahilden giriş kapısı, bir de sokak tarafından girişi var. Bu fotoğraf denizin yaşamın ne kadar içinde ve herkes tarafından erişilebilir olduğunu gösteriyor. Ayrıca adanın genelinde olan küçük ve mütevazi yaşamı, sadeliği gösteriyor. Tıpkı deniz gibi yeme içme ve hizmetlerin de ulaşılabilir olması gibi. Bir soft içecek sahildeki küçük bir kafede de popüler bir restoranda da 5 yıldızlı otelde de hemen hemen aynı fiyat. Burada edindiğim izlenim insanların gözünü para kazanma hırsının bürümemiş gibi olduğu yönünde.  Basit yaşıyorlar, çok turist var dükkanı açalım da katlayalım gibi bir izlenim yaratmadılar. Türkiye'de durum nereye geldiyse dikkatimi çeken bu oluyor. Görünüşte daha çok aile işletmeleri gibi, kendi işlerini yapıyorlar. Yani açsalar para direkt kendi ceplerine girecek. Ama paza kazanma hırsı sanırım çok olmadığından öğleden sonralarını, kendilerine, dilenmeye ayırıyorlar. Örneğin bu bir dondurmacıda dikkatimi çekti. Çok küçük bir işletmeydi, vitrinde dondurmalar. duruyor,  dükkan kapalı.  İşletmelerde  diğerlerinden öne çıkma çabası görmedim. Dükkanlar, restoranlar, mekanlar mütevazi  birbirine benziyor ve hemen hemen aynı çıtada. İsim yapmış bir restoran da sıradan bir restoran da aynı küçük kare ahşap masayı ve aynı model ahşap sandalyeleri ve üzerine bir lastikle sıkıştırılmış kullan at masa örtüsünü kullanıyorlar. Bu sade yaşamları gözlemlemek güzel.

Midilli'ye Kapı Vizesi Alma Süreci

Midilli'ye kapı vizesi alma süreci ve adaya gidiş-geliş hakkında deneyimlerimi paylaşmak isterim. Öncelikle karar vermeniz gereken şey adaya arabacınızla gidip gitmemek. Adada tesisler bizim Antalya otelleri gibi büyük oteller olmadıklarından tüm günü otelde geçirmek zor. Eğer iyi bir plaj olan yerde otel bulurum bana plaj yeter derseniz bir araca ihtiyacınız olmayabilir ama hazır gelmişken gezeyim de diyorsanız araç o zaman  zorunluluk. Adada toplu taşımanın yok denecek kadar az olması, adanın engebeli yapısı, ben engebeli diyeyim siz dağa çıkma inme anlayın, araba kiralamayı ya da kendi aracınızla gitmeyi zorunlu kılıyor. Mesefaler yakın gibi görünse de arazinin dağlık yapısı ve yolların yetersiz oluşu bir yerden bir yere gitmeyi zorlaştıyor, hız yapadığınızdan gidiş süresini  uzatıyor. Enfes manzaralar ve iniş çıkışların verdiği tatlı adrenalin o yolların cezbedici yanları. Onu da ekleyelim. Ben suv aracımla gittim. Yollar dar olduğu için araba sanki şeride ancak sığıyor gibi geliyordu. Bunu dağ yolları için söylüyorum. Allahtan yollar  ekseriya boştu, ondan karşı şeritten gelen arabalar  zorlamadı. Eğer araba kiralarsanız küçük ama güçlü bir araba kiralamanızı öneririm. Küçük olması çokça virajlar ve dar şeritler için , güçlü bir araba da o kadar tırmanma ve inişe dayanıklı olması ve yer tutuşu açısından gerekli.

Adı Yunanlıların Tadı Türklerin Midilli ve Mitilini


Midilli Merkez'deyiz. Müsterih olun, Midilli'yi kağıt üstünde kaybetmiş olabiliriz ama adanın tadını çıkarmak hâlâ bize kalmış. Pasaport kontrolüden geçmiş olmasak kulağımıza gelen Türkçe konuşmalarla neredeyse “Cunda’ya mı geldik, Büyükada’ya mı?” diyeceğiz. İşte buradan anlayın: metrekareye düşen Türk nüfusu ne kadar fazla! Adada anlık Türk nüfusu, Yunan nüfusunu geçmiş desem teşbihte hata olur ama yine de durum “Biz mi onlara geldik, onlar mı bize?” diye düşündürüp gülümsetiyor. Sözün özü, kendinizi burada gurbette hissetmeniz zor. 




Bursa'yı Nasıl Bilirsiniz? İstikamet Misi Köyü


Cumalıkızık'tan sonra şu uzun renkli kaydırağa bilelim diye Cumalıkızık Orman Parkı'na gidiyoruz. Bayram yoğunluğundan sıranın sonunu göremediğimizden geldiğimiz hızda parktan çıkıyoruz  ve rotamızı Misi Köyü'ne çeviriyor, yaklaşık yarım saatlik yolculuktan sonra köye varıyoruz. Misi Köyü Bursa şehir merkezine oldukça yakın, sadece 6 km.

2000 yıllık geçmişiyle kültürel hazinemizden biri olan Misi Köyü adı köy diye geçse de eski bir Rum kasabasıymış. Söylenene göre milattan sonra 183 yılında Alex adlı bir keşiş, seksen beş kişilik  maiyetiyle Hıristiyanların öncüleri olarak bu köye ve İnkaya'ya yerleşmişler, konsül toplanmış ve burada İncil tartışması yapılmış. Bugün kalıntılarına rastlanılan manastır civarında İncil’in bir nüshasının gömülü olduğuna inanılıyormuş. Bölge bu kalıntılar nedeniyle Hıristiyanlar için de önemliymiş.


Bursayı Nasıl Bilirsiniz? İstikamet Gölyazı



Gölyazı, günübirlik turlarda karşımıza çıkan, bana keşfetme ilhamı veren bir diğer destinasyon ve Bursa gezimizde şimdiki hedefimiz. Tarihi milattan önce altıncı yüz yıla kadar dayanan ve bir yarım ada üzerine kurulan bir antik yerleşim yeri. Aslında eski bir Rum Köyüymüş ve mübadele zamanında buraya Selanik'ten gelen göçmenler yerleştirilmiş. Bugün halen nüfusun çoğunluğunu onlar oluşturuyormuş. Bursa'dan 42 km uzaklıkta.






Bursa’yı Nasıl Bilirsiniz? İstikamet Cumalıkızık



Daha önce birkaç kez Bursa şehir merkezine gitmiş, gezmiştim. Sanki Bursa bana şehir merkeziden ibaret gibi geliyordu. Oysa ne güzel ilçeleri varmış. İnternete karşıma Cumalıkızık, Trilye, Mudanya turu reklamı çıkınca Unesco'nun bile haberdar olduğu yanı başımızdaki bu köyü neden bilip gitmediğini sorguladım ve bu bayram gitmek üzere program yaptım. Hava durumuna göre yağmur bekleniyordu ama bu durum programımızı değiştirmedi. 






İznik’te Gözü Gönlü Açan Sakura Yürüyüşü




İstanbul Doğa Sporları Kulübü ile İznik’in Tacir Köyü'ne doğru sakuralarla buluşmak üzere yola çıkıyoruz. Eskihisar’da arabalı vapurla geçiyoruz Bursa'ya. Hava mis, pırıl pırl. Tam vapur havası. Kahvaltımızı vapurda yapıp biraz denizi seyrediyoruz. Denizin tüm güzel enerjisinin yanında vapur kıyıya yaklaştıkça müsilajları görmek üzüyor. Kahvaltı, deniz seyri, muhabbet derken hemen bitiyor deniz yolculuğu ve araca geçip yola karayolu ile devam ediyoruz.






Mutluluk Veren Tarifler ve NONİ BAKERY

Yaptığı tatlı tuzlu elini attığı herneyse, lezzetleri bir yana onu diğerlerinden ayıran en önemli yanı, ince detaylardaki özeni ve ayrıcalıklı zevki... Sadece güzel tariflerini öğrenmek için değil, zevk geliştirmek ve yaptığı işlerde özenin en iyi halinin sonuçlarını görmek için de takip etmeli onu. 
Benim zevk anlayışıma katkısı tartışılmaz Canım Noni Bakery'min. 

İyi onu tanıdım, "bugünkü ben"e olan katkısı için ona teşekkür ediyor, onu tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.

İyi ki varsın "NONİ BAKERY", iyi varsın canım arkadaşım...
Birbirinden güzel tarifler ve zevkli paylaşımlar için instagram hesabını ve Youtube Kanalını takip edin🎈

Bayburt Sokaklarında


Geçen sene bayramda birkaç günlük ev misafirliği için gittiğim Bayburt'ta kısa ama keyifli birkaç saatimiz oldu matmazelim ile bu küçük şehri gezmek için. Şimdi fotoğraflara bakınca içten içe daha fazla gönlümce gezemediğimi görüp hayıflandığımı söylemeden edemeyeceğim doğrusu.  Erzurumlu olduğum için kültür olarak tanıdık bir şehirde yaptığım kısa ama keyifli turumuza başlayalım mı? Bu arada anladım ki gezi yazılarımı bundan sonra şehrin havası daha üzerimdeyken yazmalıyım. Uzun süre sonra hatırda kalanlarla bu iş gerçekten zor!


Ağva'da Bir Parça Huzur


Yaşlanıyor muyum ne! Toprağa, yeşile bir başka düşkün oldum son dönemde. Ne olur bir sap ağacım olsa da altında otursam diyorum kendi kendime. Gözüm hep yeşili görse, ayağımın altındaki yumuşak toprağı hissetsem, doğanın kokusunu içime çeksem... İşte bu yüzden her fırsatta doğaya kaçasım var. İşin doğrusu bir varış noktası olmasa dahi ormanlık yollardan arabayla gitmek bile güzel, o bile iyi geliyor insana. Bu nedenledir ki ruhumuzu doyurmak için bu pazar da yeşil ile Ağva'da buluşuyoruz. 












Bir Haftada Moskova!



Moskova'da yaşarken ve sonrasında bir sürü Moskova gezi yazısı yazmış olmama rağmen sıranın neden büyülü Kızıl Meydan'ı yazmaya gelmemiş olmasına hep şaşırırdım. İlk fırsatta yazayım deyip yine de ertelerdim. Kısmet bir vesile ile bugüneymiş.
 Hayatınızın unutulmaz anlarının neler olduğunu düşünüp gözünüze getirdiniz mi hiç? Benim o anları düşünürken aklıma ilk gelen bir masalın, rüyanın içinde hissettiren karlı bir Kızıl Meydan gecesidir. Ama şunu da ifade etmek zorundayım ki ne kadar gidersem gideyim o kapıdan geçip de uzaktan pastayı görünce yüzümde hep bir gülümseme içimde hep bir kıpırtı oldu. Umarım birgün Moskova'ya giderseniz Kızıl Meydan'a  girişinizde hava, ışık, hissiyatınız bir rüyayı yaşıyor olmanızı destekleyecek nitelikte olur da aldığınız haz kat kat artar.

Amsterdam'daki Eviniz




Gezi Tarihi: 02.10.2012

Amsterdam'daki eviniz derken inanın hiç abartmadım. Gelin baştan anlatayım.
Homelidays isimli siteyi daha önce duymuştum. Homelidays bütün dünyada villadan, çiftlikten tutun da stüdyo daireye kadar her tipten evin günlük kiralanabildiği bir site. Girip oradan bir bakayım dedim ve bir kaç daire için mail gönderdim. Maillerden birine cevap Türkçe geldi. Şansa  Amsterdam'da gelip gidip bir Türk'ün evini bulmuşum. Hemen konuşup anlaştık. Sevgili ev sahibemiz Çiğdem de ilk kez bir Türk aileyi ağırlayacak olmanın heyecanı içerisindeydi. Daha gitmeden bize bir çok konuda rehberlik etti, önerilerde bulundu.


Safranbolu



Bu bayram tatilinde tercihimizi Safranbolu'dan yana kullandık ve bayramın ikinci günü erkenden çıktık yola. Beklentimiz nostaljik bir kasabada sakin ve keyifli bir tatil yapmaktı. Ama Safranbolu bize beklediğimizden fazlasını verdi. Safranbolu'yu eski nostaljik Osmanlı tarzı evleri ve çarşılarıyla bilirdim oysa bunların yanında nasıl güzel doğası ve doğal zenginliklerinin olduğunu gördük. Haydi gelin gezimize başlayalım!













Offf Off Dedirten Amsterdam Halk Kütüphanesi




Bu yaz tatilimizde Amsterdam ve Paris'e gittik. Ve ben bu 8 günlük tatilde gördüğüm onca şey arasından ilk olarak bu kütüphaneyi, Amsterdam Halk kütüphanesini (Openbare Bibliotheek Amsterdam) yazmak istedim. Bu keşke  bizde de olsaydı diye içimin gittiği bir şey olduğundan olsa gerek. Sevgili ev sahibemiz Çiğdem'in (onu ayrı bir yazıda anlatacağım) tavsiyesi ile gittiğimiz bu kütüphaneden çıkınca, hatta çıkmadan katlar, bölümler arasında gezinince  bizde neden böylesi modern ve kolay ulaşılabilir bir kütüphane yok diye başladı moralim bozulmaya, omuzlarım düşmeye. Bu yüzden Çiğdemciğim iyi mi etti kötü mü etti bilmiyorum benim gibi bir kütüphane severi oraya yönlendirmekle. Bana söylediğinde demiştim ki "Hmm kütüphane kokusunu çok severim, gidip bir içime çekeyim!" İstanbul'da ve Ankara'da gittiğim bütün kütüphanelerde, okul kokusu, tiyatro kokusu gibi zihnime yer eden bu kokunun izine Amsterdam Halk Kütüphanesi'nde rastlamayınca oldukça şaşırdım. Nedenini anlayamadım doğrusu, bizdeki kitaplar mı eski, yoksa çok mu ortada duruyorlar bilemedim! Konu kütüphane olunca laf uzuyor bende. O kadar severim ki gidip hiç bir şey yapmadan bile oturabilirim uzunca bir süre.  Bu yüzden kontrolü ele alıp konuyu yaymadan sözü Amsterdam Kütüphanesi'ne getireyim.