Kızıl Meydan'dan Kievskaya'ya Şehir Manzaraları

Thanks To Phoebe Taplin For This Trip
Aziz Vasili Katedrali


Bir yılı aşkın süredir burada olmama rağmen Moskova'nın kalbi Kızıl Meydan'ı anlatmak geç de olsa bugüne kısmetmiş. Başlık, gezinin Kızıl Meydan'dan başladığına işaret ediyor ama işin doğrusu aslında öyle değil. Gezimiz Kızıl Maydan'ın yanıbaşında bulunan Moskova'nın en eski  yerleşim yerlerinden biri olan Kitay Gorod' dan başlıyor. Kitay Gorod, başlı başına bir yazı konusu olacağı için onunla ilgili fazla detaya girmiyor, o işi daha sonraya bırakıyorum. Phoebe Taplin ve grupla buluşma yerimiz Kitay Gorod metro istasyonu, Varvarka Caddesi, zamanında Kızıl Meydan'da ticaret yapanların ikamet adresi olan bu caddenin Moskova'nın en eski caddesi olabileceği iddia ediliyor. Hal böyle olunca çevrede çok sayıda eski yapı oluyor.



İşte Kitay Gorod'dan Kızıl Meydan'a bazı tarihi yapılar ve kiliseler...






Bu bina, İngiltere'nin Rusya'daki ilk büyükelçiliğiymiş. 


Ve artık Kitay Gorod'dan çıkıp Kızıl Meydan'a ilerliyoruz.


Eşimle "Pasta" dediğimiz çoğunun Kremlin, kiminin de Aziz Vasili Katedrali (Собор Василия Блаженного, Saint Basil's Cathedral) diye bildiği katedralin asıl adı "Meryem Ana'nın Şefaati Katedrali" (Собор Покрова пресвятой Богородицы, The Cathedral of Intercession of Theotokos on the Moat ).  Her görüşümde beni ilk kez görüyormuşum gibi etkiliyor bu "Kremalı Pasta" ya da Hanzel ile Gretel'in şekerden evi kıvamındaki katedral.  Moskova'ya sırf bu katedrali görmek için bile gelinir bana sorarsanız.
Yapı 16. yy. da  Rusya'nın ilk çarı Korkunç İvan tarafından Tatarlara karşı kazanılan zaferin anısına yaptırılmış. Rivayete göre Korkunç İvan, bu katedralin mimarının gözlerini, daha güzelini yapmasın diye kör ettirmiş. Tevekkeli değil çara boşuna "Korkunç" dememişler. Yalnız yapının içinin de dışı gibi gösterişli olacağını düşünmek tam bir hayal kırıklığına uğratıyor görenleri. İçi, dışının yanından bile geçmiyor. Ya şimdi farkettim. Bu Ruslar galiba yapıların içine hiç önem vermiyor. VDNH yazısını okuyanlar hatırlayacak. O muhteşem binaların içi harabe gibi. Keza apartmanlar da öyle (bizimki gibi). Gerçi dışları da pek parlak olmasa da içleri felaket. "Kimse Yok mu?" programındaki gösterilen, sefalet içinde yaşayanların evleri gibi önlerinde bir çok cipin ve lüks arabanın olduğu standart apartmanların içi.


Kızıl Meydan'daki bizim Pasta'nın önündeki dairesel yükseltiye dikkat ederseniz, imparatorluğun hükümleri halka oradan duyrulurmuş. Adı da Lobnoye Mesto'ymuş (Лобное место) 


Binalar şekil yönünden ilginç olmasının yanı sıra bir de canlı renklerle boyanınca ortaya Tarih Müzesi gibi albenisi yüksek, gösterişli binalar çıkıyor.


Ve geldik  dünyanın en iyi dördüncü alışveriş merkezi olarak gösterilen,  kısaca GUM denilen Devlet Satış Mağazası'na (Glavnyi Universalnyi Magazin, State Department Store). Rusya'nın bu en prestijli alışveriş merkezinin yapımına 1890 yılında başlanmış ve üç yılda tamamlanmış. Çatı camdan yapıldığı için çok ferah olan bu çarşıda çok sayıda ünlü yabancı marka ve bir de çok şık bir şarküteri var. Ayrıca çarşıya gelenler muhtelif yerlerde satılan nefis dondurmasını yemeyi unutmasın derim ben. O dondurmayı yemeden çıktığımı pek hatırlamıyorum doğrusu Gum'dan.


Rus çarlarının devrim öncesindeki ikametgahı olan Kremlin'in on sekiz kulesinden biri. Kremlin'i de inşallah bir gün detaylı olarak yazacağım (bu bir yıldır yazamadığıma göre öyle görünüyor ki kırmızı kar yağınca olacak bu iş).


İşte size Kızıl Meydan (Красная площадь, Red  Square) !!! Rusya'nın kalbi olarak tanımlanabilecek bu  meydan 15.yy. da Kremlin'in duvarları tamamlandıktan hemen sonra yapılmış. Tarihinde çok sayıda kutlamaya, törene, mitinge, idama tanıklık etmiş. Kremlin, Gum, Tarih Müzesi ve Aziz Vasili Katedrali ile çevrili olan bu alanın çok masalsı ve insanın üzerinde iz bırakan bir etkisi var.


Sovyetler Birliğinin kurucusu Lenin'in mozolesi de Kızıl Meydan'da. Aslında Lenin ölümünden sonra kendisi için anıt yapılmasını istemediğini belirtmiş ama görünen o ki onu kimse takmamış. Üstelik anıt yapmakla da kalmamışlar ve bir de adamcağızı mumyalayıp sergilemişler. Aslında bununla da kalmayıp mumyalamadan önce adamın beynini, dehaya yol açan beyin hücrelerinin yerini tespit etmek için araştırılmak üzere çıkarmışlar. Toprağı bol olsun da diyemiyoruz Rahmetliye, Allah günahlarını affetsin diyelim bakalım.


Tarih öncesi kabilelerden bugünün Rusya'sına kadar milyonlarca objenin sergilendiği tarih müzesi 1872'de yapılmış. Bu müze hem mimari hem de içindeki eserler açısından benim favorilerim arasında. Hemen sağındaki iki kuleli yapı da Voskresensky (Resurrection) Gate. Meydana bu kapıdan giriliyor.


Meydana girince hemen sağda duran bu küçük kilisede çok sık ayin yapıldığından denk gelme şansınız çok yüksek.


Ve işte yine Gum!




Araba süsleme meraklısı Ruslardan birinin, bir örneği karşınızda.



Kızıl Meydan'dan çıkışta eski ve yeni iki otel çekiyor dikkati. Biri "Bir Devrin Şahidi Metropol Otel", diğeri Alman Strabag firması tarafından yapılan, inşaatı henüz tamamlanmamış, gelecek devirlere şahitlik edecek başka bir otel.


Ve işte benim Bolşoy Tiyatrom. Umarım tadilatının bitmesi ve perdelerinin açılmasına yetişebilir, o muhteşem salonu dünya gözü ile görebilirim. Bolşoy ile ilgili yazılarıma buradan ulaşabilirsiniz.


Tsum (цум), 1857 de bir tüccar tarafından kıyafet, ayakkabı, mücevher, parfümeri, oyuncak gibi ürünlerin bir arada bulunabildiği (bugünlerde department store dedikleri cinsten) Rusya'nın en büyük mağazası olarak açılmış. Bu alışveriş merkezine geziler yalnız biraz trustik amaçlı oluyor. Çünkü çok pahalı. Koca koca indirim afişlerinin asıldığı bir dönemde uğradığımda sepetteki çantalar 1.000 $'dan başlıyordu. Söylemeden geçmemeliyim bir de gördüğüm en güzel çanta köpeği (cinsi ne oluyorsa artık)  kıyafetleri burada satılıyor.


Tsum'u geçip Kuzninsky Most Caddesi'ne giriyoruz. Bu cadde de çok önemli ve tarihi bir cadde. Mimari yürüyüş grubumuzun bu sezonun ikinci programında bu caddeye yer ayrılmıştı.


Müzeni kapısının üzerindeki rölyef çok ilgi çekici ve diğer resim üstat Çehov'a ait.


Moskova'nın bir çok yerinde sokak sergisiymişçesine binaların üzerine tablolar asıldığını görüyoruz. İstanbul'da yol tabelalarının çalındığını düşününce bunların burada nasıl bırakıldığına üzülerek şaşırıyorum. Üzülmemin sebebi, İstanbulumuzda yaşanılan akıllara ziyan hırsızlık olaylarının, beni bu tabloların burada bırakılmış olmasına şaşıracak duruma düşürmesi. Bir de müslüman ülkesi olacağız. Bu nasıl müslümanlıksa!


Ve artık Tverskaya Caddesine varıyoruz. 




Cadde üzerindeki binalardan birinin altındaki dev geçitten geçiyor, Vosnesensky Pereoluk'a doğru yol alıyoruz. 


Moskova'da görmeye alışık olmadığımız modern binalardan biri çıkıyor karşımıza.


Sokak sergileri resimlerden sonra heykellerle devam ediyor.


Fotoğraf çekme şansını yakaladığım bir kilise!



Vosnesensky Perelouk'ta bulunan St. Andrew's Anglican Kilisesi'nin mimarisi buradaki kiliselerden epey farklı. İngiliz kilisesine bağlı ibadet edilen kilise, 1553'de Korkunç İvan'ın izniyle, Rus Ortodoks kiliselerinin dışında, İngiliz tüccarların hristiyanlık ve ahlak öğretimi için yapılan ilk kilise olmuş. Ama bugün farklı uluslardan gelip Moskova'da yaşayan hristiyanlara da hizmet veriyormuş. Ayinler de bu arada İngilizceymiş. Merak edenlere Haftanın her günü perşembe hariç sabah saat sekiz buçukta ve akşam saat altı buçukta ayin yapılıyormuş. 



Maly Kislovsky Perelouk'ta (Мал. Кисловский пер) da bulunan yapı olarak Tarih Müzesi'ni andıran güzel bir tiyatro binası!


Bol. Nikitskaya Ulitsa'dan geçip  balkonda beslenen güvercinleri görüyoruz. Yalnız dikkatimi çekti iç kara güvercin yok. Hepsi beyaz!


Bu ağaçlık yolu geçip Arbat'a varmak niyetindeyiz. İstikamet Arbatttt!!!


Tam Rus işi bir araba.


İşte artık Arbat Caddesindeyiz. Bizim İstiklal'in yanında biraz sönük kalıyor ama olsun ben yine de burayı çok seviyorum. 18 ve 19 yy.dan değişmeden kalan yapıların çokça olduğu trafiğe kapalı bir cadde burası. Girişte yetenekli ressamlar tablonuzu çizmek için bekliyor. Caddeyi devam ettikçe Rus el sanatlarına ait  bir çok ürünün biraz pahalıya satıldığı hediyelik eşya mağazaları, kafeler, restoranlar, sokak müzisyenleri, konsolosluklar, müzeler çıkıyor karşımıza (sanki  bu ilk görüşüm gibi yazmışım ). 



Binaların ayrıntıları çok güzel. İlgileniyorsanız resmin üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.





Kendini komando sanan uzaktan şirin yakından korkunç köpek. Bu arada aklıma gelmişken değineyim. Benim gibi bir manyak daha var mı bilmiyorum. Hayvan fobim var benim ve  yıllardır en çok istediğim şey ise bir safariye katılmak. Bir köpek gelip koklayınca deli gibi korkuyorum, orada aslanların yanında olmayı neye güvenip istiyorum onu da hala çözemedim. Bu duruma bizim köyde "Kurt kurt kurt, gel beni tut!" derler.





İşte Moskova'daki sınırlı sayıda Türk restoranından biri, Bosfor Restoran (Boğaziçi Restoran). Arbat Caddesi'nin Smolenskaya tarafına yakın kısmında Hard Rock Cafe'nin karşısındaki sokakta.


Moskova'daki tek Hard Rock kafe. 


Biraz da yerel kostümler...



Aleksandr Puşkin ve eşi. Heykelin burada olmasının sebebi ise evliliklerinin ilk üç ayını karşısındaki binada  geçirmiş olmaları ve o evin şu anda müzeye çevrilmesi. Bu arada Puşkin'in ilk yurtdışı gezisini Osmanlı'ya yaptığını biliyor muydunuz? 1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nın doğu cephesine  Kars'a Erzurum'a gözlemci olarak gelmiş ve gezi notlarını "Erzurum Yolculuğu" adı ile yayınlamış. Objektif olarak yazdığı bu kitapta Rus ordusuna övgüler yağdırmadığı için eleştirilmiş. Her zaman alıştığımızın aksine savaşı diğer tarafın gözünden okumak ilgi çekiciydi. 


Somolenskaya Metro durağına vardık. Ama yolculuğumuz burada bitmiyor. Karşınıdaki kafede bir dinlenme molası verip yola devam diyoruz.


Metronun hemen karşısındaki pasajdaki bir bar girişi.


Şimdiye kadar bloğumu takip ettiyseniz böyle bir binayı ilk kez görüyor olmalısınız. Bu yerden camlı modern bina, İngiliz Konsolosluğu çalışanları için yapılmış.


Konsolosluğu geçip devam edince heybetli bir bina önümüzde duruyor. Daha önce de dediğim gibi detayları görmek için resmi büyütmek gerekli.




Ve binanın altındaki oldukça yüksek geçit...



Moskova'da konsept ve dizayn ürünlerin nerede satıldığını merak ediyordum. Gördüm. Burası neresi mi? Şöyle anlatayım: Kievskaya metro durağından sonra Radisson Otelinin yanındaki üst geçitten nehrin diğer tarafına geçilir. Sola dönülür. Devam edilir. Binaların altındaki bu mağaza ve küvet görülür ve düşen ağız toplanır, fiyatını gördükten sonra ağza uçuk kremi sürülür.



Yukarıda anlattığım adres tersten uygulanıp Kievskaya Voksal'dan Kievskaya Metro'ya tırıs geçip o küvetse bizimki ne diye bakmaya eve gidilir.


2 yorum:

Adsız dedi ki...

ahh ah..3-4 gün de olsa anlatılan bu yerleri dünya gözüyle görebilmiş olmak ne güzel. gördüklerim canlandı bi anda gözümün önünde... gelcem inşallah tekrar.. en kısa zamanda...

Ayşe Gençer dedi ki...

Özellikle Kızıl Meydan'ın büyülü bir havası var öyle değil mi? Ara ara eşimle haydi gidip bizim şu pastayı bir görelim diyoruz. Çekiciliği, etkileyiciliği hiç değişmiyor kaç kere görsen de!